Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

Dr. Kadir Dadan, Burhan Soydan´la Söyleşi Yaptı (5)

Dr. Kadir Dadan, Burhan Soydan´la Söyleşi Yaptı (5)

Geçen Sayıdan Devam

Geçen Sayıdan Devam
BEŞİNCİ BÖLÜM ÇİFTLİK İDARESİNİ ELE ALIŞ
Çiftliğin idaresini ele aldıktan sonra neler yaptınız?
Ben Cumhuriyet Halk Partiliyim. Biraz siyasete bulaşmış bir insanım. 35 aileye taksim etmişti babam burasını. Kimine 300 ağaç, kimine 1000 ağaç, nüfusuna göre. Yarı yarıya ortakçılık, hem onlar geçiniyor, hem biz geçiniyoruz. Nihayetinde ben okula gitmeyip burada kalınca, çiftliğe verdim kendimi. Gençliğimde bir tane aşk romanı okumamışımdır. Hep ziraat kitapları, hayvancılık kitapları. Çiftliği modern bir şekilde işletmek için, 35 ailenin elinden alıp tek bir elden işletmek lazım. Hoyrat bir insan olarak, "bir daha ortakçılığa vermiyorum" diyebilirdim. Ama kalpleri de kırmak istemedim. Topladım 35 aileyi buraya, "Ağalar, evvela bu meraya şimdiye kadar baktığınız için sizlere teşekkür ediyorum, hem siz ekmek yediniz, hem de biz ekmek yedik. Allah razı olsun. Ama sorarım size otuz senedir bizleri besleyen bu topraklara bir kaşık gübre attınız mı?" dedim. "Vallahi beyim doğrusunu istersen atmadık" dediler. "Şimdiden sonra parasının yarısını siz vereceksiniz, yarısını ben, gübre atacaksınız." dedim. Bir kısmı "biz ortakçılığı bırakalım, biz gübre parası veremeyiz." dedi. Siz bilirsiniz dedim, yarısı çıktı yarısı kaldı. Onları nasıl çıkaracağım? Gene topladım dedim "arkadaşlar, şimdiye kadar nasıl kazdınız, pullukla. şimdiden sonra kazma ile kazacağız." Geri kalanın hepsi "kusura bakma dediler, biz kazamayız, çıkıyoruz." dediler. "Siz bilirsiniz, şimdiye kadar çalıştınız, Allah razı olsun." dedim kimseyi kırmadan çıkardım. Ve ben bu 1000 dönüm araziyi senede iki defa kazma ile kazdırdım. Öyle baktım ki mahsul çıktı iki misline, üç misline. Başarılı oldum ama, Allah rahmet eylesin babam her şeye çok karışırdı, her şeye ama. Bir yere gideceğim hemen sorar "nereye?". Bir gün yine oturuyoruz kalktım tuvalete gideceğim. Yine "nereye?" diye sordu. "Baba, tuvalete gidiyorum onun için de izin alayım mı?" deyince başladı gülmeye. Sabah ata binip geliyorum çiftliğe, akşam geç vakte kadar işin başındayım. Buraya ne yapayım, şuraya ne yapayım? Burada kiraz bahçesi olsun, şuraya dört tane zeytin fidanı dikeyim diye uğraşıyorum. Babam "ne gidip geliyorsun böyle?" diye sordu. Ama kitapta okuyorum, kitapta okuduklarımı uyguluyorum. Babamın hasret kaldığı şey; binlerce dönüm arazi buğday ekilmiş mesela, rüzgar estiği zaman dalgalanacak, o da keyif duyardı. Öyle arazi yok ki. Burada zeytin var, başka bir şey yok. Arazide makilik bir yer var. Babamın eski arkadaşlarından, Makedonya´da Rumlara, Bulgarlara karşı eşkiyalık yapanların reislerinden birinin çocukları Samsun´a gitmişti, orada barınamamış, buraya geldiler üç erkek evlat. Babam burada onlara yer gösterdi zeytinlik ile meşgul oluyorlar. O makilikte bir dönüm yer açmışlar. Buğday ekmişler. Tohumluk ektiği beş kiloyu alamamışlar, iki kiloda kalmış. Ben de atlan gezerken çiftliği, at birden tökezler gibi oldu, öyle kaldı. Bir baktım atın ön ayağı kol boyu çukura girmiş. Hemen atladım aşağı eyvah dedim ayağını kırdık hayvanın, yaşamaz. Çıkardım çukurdan baktım kırık yok. Neymiş bu çukur dedim içimden, baktım suların açtığı bir çukur. Bir de baktım toprağa, helva gibi bir toprak. Dedim ben burasını açayım, belki yüz sene çalışılmamış, ekilmemiş. Meşe ağacı bitmiş, oduncu kesmiş. tekrar filiz vermiş büyümüş, yine kesmişler, kök bu masadan büyük, ama üstünde iki tane dal var. Orasını temizleyeyim dedim. Sabahtan geliyorum akşama kadar ha gayret bir kökün çıkarılması için iki-üç kişi iki-üç gün uğraşıyoruz. Geç kalıyorum filan. Babam bir gün çiftliğin bekçisine sormuş "Burhan ne yapıyor, neden bu kadar geç geliyor?"diye. "Beyim bizim açtığımız yer vardı ya bir dönümlük, onun üstünü açıyor." demişler. Babam da "E siz oraya ektiniz buğday olmadı, neden hala uğraşıyor?" deyince de "olmaz ama açıyor" demişler. Akşam eve döndüğümde babam dedi "Sen makiliği açıyormuşsun, orada bir şey olmaz" dedi. Baba dedim "niçin olmasın? toprak güzel, sağı zeytinlik, solu zeytinlik, ziraat olmazsa zeytin ekeriz neden olmasın?". Babam "olmaz işte, olsa gavur ekerdi."deyince, baba işte bir şey diyemiyorsunuz. Bir gün yine gece, saat birlere kadar kitap okurken, ziraat kitaplarında dört-beş satırlık bir şey diyor ki; makiliklerde yeni açılan tarlalar, asitli olur. Asitli toprağa, aside mukamevetli bir şey dikmezseniz mahsul alamazsınız. Mesela diyor açtığınız yeni tarlaya buğday ekerseniz hiç netice alamazsınız, ama aside mukavim yulaf ekerseniz iyi bir netice alırsınız ve ikinci sene buğday ekerseniz daha da iyi bir mahsul alırsınız. Okudum bunu. Hemen orada bir şey olmaz denen yere, ilk sene yulaf ektim, 40 çuval yulaf aldım. Ertesi sene buğday ektim. Babam sorarmış bekçiye nasıl buğdaylar diye, bekçi dermiş vallahi ne deyeyim beyim iyiye benziyor. Ben hergün geliyorum, babam Erdek´te. Bir gece döndüğümde "Nasıl oldu ektiğin buğdaylar?"dedi biraz dalga yaparak. Baba dedim hayatımda ilk defa buğday ektim bilmiyorum. Güzel mi, çirkin mi bilmiyorum dedim. Gelicem ben görmeye dedi. Olur dedim peki. Burada da benim gelip gittiğim bir at vardı, yüksek değildi. Ama babamı alıp gelicem sandalla, motorla. Geldik çiftliğe, atlara bindik geldik tarlaya. 40-50 sene ekilmemiş bir yer, bir yulaf ekildi, ertesi yıl buğday, başaklar böyle el gibi, babam atın üzerinde, atın göğsüne vuruyor böyle tak tak diye tarlanın içinde ilerlerken. "Evladım, destur. Bundan sonra sana hiç karışmayacağım, bu işi sen benden iyi biliyorsun, mera senin, ne istersen yap" dedi. Ondan sonra beşbin ağaç ektim, meyvelik yaptım, sebzecilik yaptım, herşeyi yaptım.
Babam İstanbul´da rahatsızlandı. Beyin damarları tıkanmış. Değişik karakterde bir insandı. Benim Baki amcam dediğim, babama da dayı diye hitap eden İstanbul Boğaziçinde Sarıyer´de Tapu sicil muhafızı idi. Bir gün bana babamı şikayet etti; Burhancığım, dayı bey beni dinlemiyor, görsen boğazda şahane yalılar var, kayıkhanesi var, yok fiyata gidiyor, babana o kadar söylüyorum dayı al bir tanesini. Hayır diyor "Ahlı mal almam"diyor. Aldıramadım dedi. Ne yapayım, sen aldıramadın, ben nasıl aldırayım? Almadı. Bana ders verirdi. Bir gün yine "evladım, bana 10 para ile birşey alır mısın?" dedi. Şaşırdım, "Babanem, zamanında 10 para ile bir kilo patlıcan alırım diyordu. şimdi bir şey alınmaz." dedim. Bana "10 para diye hakir görme, bir altınmış gibi sıkı tut. Biriktir. Ama şeref ve haysiyetin bahis konusu olduğu yerde, 10 bin altını, 10 para gibi fırlat at! Hiç düşünme. " dedi. Böyle terbiye ederdi, biz de kanun gibi bu terbiyeye uyduk. Burada çok güzel yerler satıldı. Babam da almak istiyordu, sahilde deniz kenarında. Fotoğrafçı ali bey vardı, ölünce oğlu para almak için, annesi ve kızkardeşine karşı izaleyi şuyu davası açmış. Babam da yer güzel diye müzayedeye katılmak için gitmiş. Kızcağız sokulmuş yanına, beyamca bizim kalacak yerimiz yok, sen alırsan açıkta kalırız, biz alalım demiş. Babam da şapkasını, bastonunu alıp çıkmış. Biraz sonra başlamış müzayede. Bir Erdek´linin savcı ile işi varmış. Savcının odası da müzayede odası ile yan yana. Odadan çıkınca yan odadan bağırtı duymuş "Yok mu artıran?". Sormuş ne satılıyor? Fotoğrafçı Ali bey vefat etti, yeri satılıyor demişler. Çıkmış dışarı yolda Bandırmalı zengin Tatar Habibullah´a rastlamış. Satışı haber vermiş, 5 dönüm güzel yer, alıcı yok, adam bağırıp duruyor kaçırma demiş. Habibullah giriyor içeriye beş lira fazla veriyor alıyor yeri. Babam hep söylerdi "Na kafa, ne kaçarsın dur orda" derdi. Babamın insan karşısında çok tesirli bir konuşması vardı. Bağırarak da konuşurdu. Ödü kopardı herkesin. Dürüsttü. Erdek´te iki söylenti dolanırdı herkeste; "Denizde kum, Mehmet beyde para". Denizde kum bitermi bitmez, Mehmet Beyde de para bitmez. Biri bu. Bir diğeri de "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti derse ki Erdek´e hastane yapacağım, inanmayın. Ya yapar, ya yapmaz. Eğer Mehmet Bey derse ki hastane yapacağım, olmuştur, olmuş!". Böyle bir itibarı vardı. Beni de öyle yetiştirdi. Verdiğin sözü tut derdi. Bir gün Erdek´teyim öğle yemeğinde İstanbul´dan bir tüccar geldi. "Zeytin var mı?" dedi. Dedim var, olmaz mı kıyamet gibi, dört mağazam var dördü de dolu. Bakabilir miyiz dedi, hayhay gittik baktık. 5 tonluk bir zeytini beğendi. Ne kadar bu dedi. 95 kuruş dedim. Biraz ikram istedi, olur dedim 90 a vereyim. Tamam dedi, küfeleri hazırlayayım, adam bulayım yarın geliriz dedi. Döndüm Erdek´e bizimkilerin yanına nerede kaldın dediler, anlattım durumu. Dediler "Ağabey ne yapıyorsun, 110 kuruşa zeytin arıyorlar, yok, bulamıyorlar. Erdek´te zeytin yok." Üzüldüm, 5 tonla çarp dünyanın parası eder. Akşam eve geldiğimde üzgün bir vaziyette "Baba bugün bir şey yaptım, zeytin 110 olmuş ben 90 a verdim. Babam "Evladım verdim dedin mi, dedin, hayrını görsün, hiç düşünme, sözün çıktı mı, bitmiştir" dedi. Biz böyle yetiştik, böyle büyüdük. Böyle adam arıyoruz etrafta ama, bulamıyoruz. Devamı Haftaya

 



  • Cuma 22.9 ° / 9.8 ° Güneşli
  • Cumartesi 24.7 ° / 11.1 ° Güneşli
  • Pazar 23.7 ° / 12.3 ° Güneşli