Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

Dr. Kadir Dadan, Burhan Soydan´la Söyleşi Yaptı (7)

Dr. Kadir Dadan, Burhan Soydan´la Söyleşi Yaptı (7)

Geçen Sayıdan Devam

Geçen Sayıdan Devam
YEDİNCİ BÖLÜM - MÜBADELEDEN SONRA, TURİZMDEN ÖNCEKİ ERDEK
Mübadele´den sonraki Erdek hakkında bilgi verebilir misiniz?
Mübadele ile birlikte ilk gelen ve en büyük grup Giritlilerdir. Ondan sonra Karacaovalılar. Selanik köylerinden gelen Karacaovalılar. Selanikliler, Vodinalılar, Sırbistan´dan gelen Tikveşliler, bir iki hane de Arnavutluktan gelen. Bizden evvel Çerkezler gelmiş, Kafkasya´dan. Erdek´te çok az Türk nüfusu varmış. Bir iki kişi ile tanıştım eskilerden. Dedi ki "Ben gavurun birinci kazmacısıydım." Bizim Türkler o zaman kaba işlerde çalışırlarmış. Ama Rumlar, şarap, likör, konyak, rakı gibi içki yapımında uğraşırlarmış. 5 tonluk, 4 tonluk, 3 tonluk fıçıları vardı meşe ağacından yapılmış. Biz şarap olmayınca onları zeytin tuzlamada kullandık. Erdek´in her tarafında bir karış toprak yokmuş asma olmadan. Hatta şöyle yaparlarmış, dağ eteğinde zeytini olan Rum, zeytinlikte işini görüp yemeğini yedikten sonra, alırmış çekiçlen keskiyi, granitten çözülmüş kisli toprakta bir küfelik çukur açarmış. Hendekleri açarken çıkardığı toprağı küfeye doldurur, o çukura döker ve ortasına bir çelik asma yerleştirirmiş. Dolayısıyla asma olmadık, bağ olmadık bir karış yer yokmuş. Ekseriyeti şarapa müsait olan üzümler, bir tanesi yerli Erdek cinsi olmak üzere. Üzümünü toplarmış, şarabını yaparmış. Araziyi de bu yüzden kazma ile kazarlamış, bağ olduğu için hayvan girmez, traktör girmez. Bağdan çıkardığı paraylan zeytine bakarmış, zeytinin geliri net olarak Rumlara kalırmış. Yani bağcılık ve zeytincilik beraber gidiyor. Yanlış iskanın neticesi buraya gelen insan, asma gördüğünde tüyleri ürperirmiş, bu gavur meyvesi, şarap yapılır bundan diye. Sanki pekmez yapılmazmış, başka bir şey yapılmazmış gibi. Bir çok mühacir şarap meyvesi günahtır, haramdır diye asmaları sökmüş, yakmış hepsini. Burada biz geldiğimizde bin dönümlük arazide bir buçuk dönümlük şarap yapılacak üzüm kalmıştı. Ona da bakan yok, iki üç sene içinde o da yok oldu. Erdek´teki Hristiyanlar çok çalışırmış, eşek gibi çalışırmış ama insan gibi yaşarmış. Erdek´te şimdi limanın olduğu yerde, iki sandalı yan yana koyarlarmış, üstlerine kalaslar bir zemin oluştururlarmış, denizde çalgı saz kumsalda eğlence yaparlarmış. Bir zeytin tüccarı ile ahbab olduk, benden zeytin alıyordu. O dedi ki "Ben gençliğimde İstanbul´da bir şarapçının yanında çırak olarak çalışıyordum. O derdi ki, "evladım şarabımız az kaldı, Erdek´ten gelen şarap motorlarını dolaş hangisi güzelse alalım". Ben giderdim bakardım Mehmet Reisin motoruna. Üç kişi şarap getirmiş, birisi iki fıçı, birisi iki fıçı, birisi bir fıçı. Hepsinden tadardım, beğendiğimi alırdım. Ama almaya giderken dosdoğru yürüdüm, gelirken yalpalaya yalpalaya. Sarhoş olurdum. Çünkü bir motorda üç kişi var. Kaç motor var sayamazsın. O kadar çok şarap gelirdi Erdek´ten. Çok meşhurdu". Paşalimanında iskan edilmiş başka bir mühacir bana anlattı; "Burhan bey, Adaya geldik, ben daha küçüğüm. 12-14 tane koyunumuz var. Biz bilmiyoruz zeytin ağacı ne, bir çeşit söğüt zannediyoruz. Koyunlar da yaprakları yiyor. Meyve zamanı geldi, siyah zeytinleri tadıyoruz bakıyoruz acı, kestik odun yaptık. Ne zaman ki tüccar geliyor alıyor bunları o zaman anladık Zeytin nedir?" Yani zeytin ve bağa yabancı olan, onun bakımını işlemesini bilmeyen kitlelerin buraya getirilmesi yanlıştı. Her taraf bağ, gavur memleketi, üzümden şarap olur aman demişler, ama satarsan para olur, düşünmemişler. Maalesef, bağların çoğunluğu sökülüp yakılmıştır.
Başka neler varmış ekonomisinde?
Bakın ilk mahsül böcek. İpek böceği. Kutudan çıktığında dut yaprağı yedirilir, 40 günde koza yapar, toplanır Bursa´ya satılırdı. Koza müzayedesi Bursa´daydı. 40 günde ilk mahsül alınıyor. Ardından meyve. Erik, kayısı, kiraz. Motorlarla dökme olarak gidermiş İstanbul´a. Arkasından karpuz. Ovaya düze ekilirdi, hasat zamanı sahilde motorlara yüklenmek üzere dağ gibi karpuz yığınları olurdu. Sığ olduğu için motor yanaşamaz, eşeklerin üstünde üç kişi denizin içinde, biri motorda, biri karpuz yığının başında iki elleri ile ikişer ikişer karpuzları birbirlerine hop hop atarak motora yüklerlerdi, oradan İstanbul´a. Yani böcek, meyve, karpuz, şarap, zeytin altı-yedi yerden gelir temin ederlermiş. Biz geldik asmaları söktük şarap gitti. İpek böcekçiliğini bazısı yapardı, bazısı yapmazdı çocukluğumda. Sonra yok olup gitti. Meyvecilik kalmadı. Antalya´da Portakal seyranı olurmuş, burada da Kiraz Seyranı olurdu. Üç gün sürerdi. Nerede oturuyorsunuz, misal Balıkesir´de. Ailecek gelirsiniz buraya pikniğe. Kaç kişisiniz yedi kişi. Yedi kişiye yetecek kadar ağaç benden kiralarsınız. Misal 25 lira. O gün toplarsınız tüm kirazı, yiyeceğinizi orada yer, kalanını koyar sepete Balıkesir´e götürürsünüz. Kiraz Seyranı her sene bu şekilde olurdu. Bir tane kiraz ağacı yok şimdi.
Biraz da balıkçılık´tan bahsedebilir miyiz?
Balıkçılık var dı tabii. Bilhassa Girit´ten gelenler bilirdi, yerliler bilmezdi. Bir Hasanyov vardı, öyle derlerdi. Ağları çekerken gelen ilk balığı çiğ olarak yerdi, uğur sayardı. Sardalya, kolyoz, palamuttan balık tuzlaması yapılırdı. Şarkılar olurdu, kızlar söylerdi; Kapı dibi aralık, nedir bu maskaralık, Erdek´in oğlanları, fıçıda kokmuş balık. Kızlar oğlanlara, oğlanlar kızlara söylerdi. Bir kız vardı, beni görünce; Bahçelerde iğde, dalları yerde, sancım tuttu ölüyorum, Burhan bey nerde? diye taş atarlardı bana. Amerikalılar bir teklifte bulunmuş, balığı kaya tuzu ile tuzlayın, senede ne kadar balık tuzlarsanız almaya hazırım, ama deniz tuzu ile istemem diye. Balık o kadar boldu ki her ev tuzlardı. Balık zamanı yolda, sokakta dolaşamazdınız. Her yere ip çekilmiş, balıklar asılıp çiroz yapılır. Eğilip birinin altından geçersiniz, bir başkası, onu geçersiniz bir başkası. Her evin önünde bir ip ve çiroz vardı. Şimdi tanesi yok. Çiroz diye bir şey kalmadı. Maalesef her yeri kuruttuk biz.
Ormancılık nasıldı?
Eskiden Bandırma ve Erdek´te kereste satan bir yer yoktu. Adam damını yapacak lata lazım. Ara mesafe uzunsa büyük, kısa ise ince. Ormanda bir adam vardı. 12 lik dedin mi, atın bir yanına 6 diğer yanına 6 tane alacak büyüklükte kütük keserdi. 4 lük dedin mi, 2 şer tane daha büyük kütük. Bir gün bu işi yapan adama dedim ki; "Yahu kese kese ormanı bitireceksin, yapma bu işi". O da dedi ki; "Burhan Bey, Kapıdağ öyle münbit(verimli) bir yer ki, bir yerden dört tane ağaç kesersin, seneye aynı yerde sekiz tane ağaç bitmiş, merak etme kesmekle bitmez." Hakkaten bitiremedi. Ondan sonra böyle şahsi ihtiyacı karşılayacak insanlar kalmadı. Noldu, Kömür madenlerine direk temin etmek için ormanı kestiler, gemiyle taşıdılar. Ama gene bitmedi, gene bitmedi. Erdek´in ormanı bir harika, ben Uludağ´ı da gezdim, hiç bir işe yaramaz. Uludağ´a tırmanmaya başlayın, sağ bakın, sola bakın. Çam, çam. Ortasına gidin, çam, çam. Tepesine gidin çam, çam. Burası öyle değil, ben jiple götürürdüm misafirlerimi. Bir girerdik meşe ağaçları, sağ taraf meşe, sol taraf meşe. Bir on dakika giderdik. Kavaklara geliriz, sağ kavak, sol kavak. Gürgene girerdik bir süre sonra. Gürgenden çıkar çama girerdik. Çamdan çıkar kestaneye girerdik. Envayi çeşit ağaç var. Hem ağaç bakımından, hem de ot ve çiçek bakımından. Çok çeşitli bitkiler var. Kestane mesela, eğer Kapıdağ´daki kestaneler aşılanırsa Türkiye´nin iktisadı değişir, binlerce ton kestane verir. Ne kadar zarar verilmeye çalışılsa da orman sürekli genişliyor. Rumlar hayvanları ormana otlatmaya götürürmüş. Ama nasıl? Bulgaristan´da da varmış bu iş. Çobanlara aşı yapmayı öğretmişler. Dağa, ormana çıkarken ellerine aşı kalemi alırlarmış. Elma, armut, kestane. Hayvanlar otlarken o da uygun ağaçlara aşı yaparmış. Yarısı tutuyor, yarısı tutmuyor. Bir sene geçiyor, iki sene geçiyor. Aşı yaptığı yere bir gidiyor ki, dallar meyve dolu. Küfelerle elma topluyor. Öyle parsellemişler ki, mesela ben gidiyorum bakıyorum senin aşı yaptığın ağaçlar meyve olmuş, sana haber veriyorum, git topla, sen gidip topluyorsun, bedava. Ne ilaç lazım, ne başka bir şey. Biz buraya geldiğimizde kiraz kurtlanırdı burada. Babam derdi kirazın kurtlandığını burada gördüm. Makedonyada kiraz kurtlanmaz. Burada da yukarı yapıcı köyünde, orası yüksekte kaldığı için kurt yaşamaz ölür. Burada ise kurtludur. Yani bilerek iş yapmak başka, bilmeden iş yapmak başka, maalesef bizim işlerimiz bilmeden yapılıyor.
S?O?N



gürcan yayıkçı
21.06.2019 23:15:00
Burhan beyin anlattıklarını okumaktan o kadar mutlu oldum ki sanki o günleri yaşamış kadar neşelendim.Bazı bölümlerini kaçırdım galiba mümkünse tekrar 1 den sona kadar yayınlamanız mümkün mü?

  • Çarşamba 26.4 ° / 14.4 ° Güneşli
  • Perşembe 21.3 ° / 10.9 ° Güneşli
  • Cuma 20.9 ° / 10.4 ° Güneşli