Mustafa Kemâl, Birinci Dünya Savaşının zafer kazanmış tek Osmanlı Paşasıydı. Çanakkale Anafartalar savaşından sonra yaşayan efsane haline gelmişti. Sadece Anadolu halkı için değil ezilen tüm halklar için umut olmuştu.
Mustafa Kemâl Kurtuluş Savaşını seçilmiş bir meclisle yapmak zorunda değildi.
Zira ordu arkasındaydı.
Halk arkasındaydı.
Ama Onun için meclis vazgeçilmez bir kavramdı. Çünkü demokrasiye inanıyordu. Halkındaki gücü harekete geçirebilecek en iyi yolun demokrasi olduğunun bilincindeydi.
Ona göre çağı yakalamanın başkaca bir yolu da yoktu.
Üstüne üstlük Atatürkün güvendiği ve beraber çalıştığı meclis öyle bir meclisti ki; O mecliste Sıtma ve frengi ile savaşmak için yasa hazırlamak günahtır. diyenler vardı. Mustafa acKemâlin milletvekilliğini çok görenler Bugünkü sınırlar içinde doğmamış ya da bir yanda beş yıldan fazla kalmamış hiç kimse aday olamaz. diye yasa önerileri hazırlayanlar bulunuyordu.
Ama bunların hiç biri Atatürkün demokrasiye olan inancını sarsmadı. Orduyu arkasına alarak kestirme yollara başvurmayı hiç düşünmedi.
Yine 1924 Anayasası hazırlanırken Parlamenter demokrasilerde bulunan bazı isteklerini dile getirdi. Devlet başkanına, yasalara veto yetkisi verilmesini ve bazı durumlarda meclisi fesih yetkisinin verilmesini istedi.
Mahmut Esat Bozkurt ve Şükrü Saraçoğlu bu isteklere şiddetle karşı çıktılar. Meclis de Mustafa Kemale değil onlara hak verdi.
Mustafa Kemâl de kızacağına, adı geçen şahıslara güven gösterip, kendilerini bakan yaptı.
Meclisin İstanbuldan Ankaraya naklinin geciktiği günlerdedir.
Mustafa Kemâl sinirlidir.
Yunus Nâdi sorar: Paşam niçin önemsiyorsunuz? Siz ordu istiyordunuz. İşte ordu burada.
Yanıtı çok kısa ve net olur.
Ben her kerameti meclisten bekleyen bir insanım. Orduyu ancak milletin iradesi yani millet meclisi oluşturur.
Bu sözlerde;
Halkına inanç var. İnsana saygı var. Seçkinciliğe ve demokrasi dışı yollara karşı olmak var.