Babamdı o benim.
Arkamızda dağ gibiydi.
Bandırma Belediyesi´nde, o günün deyimiyle ?Başkatip?(Bugünün Yazı İşleri Müdürü) olarak görev yapıyordu.
Çocukluk yıllarımda, hastalanmıştım bir gün. İşine gitmeden önce sormuştu bana:
?Ne istersin? Ne getireyim sana??
?Radyo al bana, baba? demiştim.
O yıllarda radyo o kadar değerli ki!
Akşam, ?Siera? marka radyom yanımdaydı. Bugün bile evimde özenle sakladığım o radyoda, ne yarışmalar, ne radyo tiyatroları, ne ?Arkası Yarın?lar, ne şarkılar-türküler dinlemiştim.
Babamdan tek fiske bile yememiştim. Eski dönemin anlayışına uygun olarak bizi okşamasa da, üç erkek oğlunun üstüne titrediğini bilirdik. Annem, bize, ?Sizi yan yana gördüğünde gurur duyduğunu söylüyor? derdi.
Babam, hiçbir oğlunun mürüvvetini göremedi. Ne evliliklerimizi gördü, ne torun sevgisini tatmaya ömrü yetti. Aramızdan 65 yaşında ayrıldı, gitti.
1978 yılından beri yoksun babam. Seni öylesine özlüyorum ki.
Babamı anlatmaya sözcükler yetmez.
Son sözü Can Yücel´in dizelerine bırakmak en iyisi:
?Baban giderse
Başı dumanlı dağın gider,
Atan gider, sırtın gider
İki kapılı bu handa
Menzile ulaşan yolun gider
Baban giderse
Darda yetişen elin gider
Aklın gider, canın gider
Şu dağlanmış yüreğinde
Çocuk kalan yanın gider
Baban giderse
Öpülecek elin gider
Bayram gider?