Farenin teki çiftliğin ambarını mesken tutmuştur. Günün birinde kendisinden kurtulmak isteyen çiftçinin kapan kurduğunu görür.
Hemen horoza koşar, heyecanlı heyecanlı durumu anlatır.
Horoz "Benim sorunum değil." der ve "Ben zaten o kapana yakalanmam, tuzak sana krulmuş, sen başının çaresine bak." diye konuşmasını sürdürür.
Bu sözler karşısında şaşkına dönen ve panikleyen fare yeni yavrulamış koyuna koşar. Soluk soluğa, "Koyun kardeş, koyun kardeş çiftçi bana kapan kurdu." diye yakınır.
Koyun "Bana ne ki, benim sorunum değil, dikkatli ol sen yakalanma." der.
Zavallı farecik ağlamaklıdır. Son bir umutla öküzün yanına varır, durumu anlatır.
Öküz de ilgilenmez. Fareye dönerek "Beni meşgul etme." diye azarlar ve "Başının çaresine bak." diyerek fareyi başından savar.
Fare çaresiz ve üzgündür. Yuvasına döner.
Derken bir gün çiftçinin fare için kurduğu kapana zehirli bir yılan yakalanır. Can havliyle kıvranan yılan bir ara yanından geçmekte olan çiftçinin oğlunu ısırıverir. Çocuk zehirlenmiştir. Kaskatı kesilir. Doktor çiftlikten ayrılırken çiftlik sahibine "Bir horoz kesin. Suyundan çorba yapın. Çocuğun vücudu güçlensin." der.
Tabi hemen horoz kesilir, çorba yapılır, çocuğa içirilir.
Ancak çiftlik sahibi çok itibarlı, sayılan sevilen bir kişidir. Geçmiş olsun ziyaretine o kadar çok kişi gelir ki koyunun yavrusunu kesip, ziyaretçilere yemek yapmak zorunda kalır. Gel zaman, git zaman çocuk kurtulamaz ölür. Cenaze kaldırılır. Ne var ki bu kez de "Başın sağolsun"a gelenleri ağırlamak için öküzü kesmek zorunda kalır.
Sevgili okurlarım "Arife tarif gerekmez." Fıkranın ne anlatmak istediğini çok iyi anlamışsınızdır.
"Bana dokunmayan yılan bin yaşasın." diye düşünürseniz, hiç şüpheniz olmasın sonunuz, horozun ki, koyunun ki, öküzün ki gibi olur.
Çok sevdiğim bir Fransız ata sözü şöyle der. "SUYA SABUNA DOKUNMAYAN PİS SAYILIR!"