Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

ERDEK MÜFTÜLÜĞÜ


KUR´ÂN KELİMESİNİN ANLAM MUHTEVASI


Ramazan ayını belki de ramazan yapan en önemli özelliği, Kur´ân´ın bu ayda indirilmiş olmasıdır. Dolayısıyla Kur´ân ayı olarak da bilinen ramazanda Kur´ân kelimesinin gerek köken gerekse anlam muhtevasından haberdar olmak bu ayı anlama noktasında atılmış adımlardan biri olarak kabul edilebilir. Eski literatürler Kur´ân kelimesinin etimolojisi ve ne anlama geldiğine dair sayısız görüşler içermektedir. İslâm âlimlerinin hemen tamamı Kur´ân kelimesinin bir orijinden yani bir kökten türediği görüşündedir. Söz gelimi, Ebu´l-Hasan el-Eş´arî (ö. 324/936) ve O´nun gibi bazı âlimlere göre Kur´ân, ?iliştirmek, birleştirmek, birbiriyle bağlantılı hale getirmek? anlamındaki ??? (karn) kökünden türemiştir. Bu bakımdan sureler, ayetler ve harflerin birbiriyle bağlantılı olması hasebiyle ilâhî vahiy anlamında ?Kur´ân? diye isimlendirilmiştir. Kûfe dil ekolünün önde gelen müfessirlerinden olan Ferrâ´ya (ö. 207/822) göre Kur´ân´ın ?karineler, işaretler, göstergeler? anlamındaki ?karâin? kelimesinden türemiştir. Hâl böyle olunca, ayetler birbirini tasdik ettiği ve birbirine müşabih olduğu yani benzediği için vahiy bu şekilde isimlendirilmiştir. Diğer taraftan, özellikle filolog müfessirler arasında Kur´ân kelimesinin kökenine dair net bir birlik sağlanamamıştır. Mesela Basra ve Kûfe dil ekolünün tanınmış simalarından Zeccâc (ö. 311/923) Kur´ân´ın ?toplamak, bir araya getirmek? anlamındaki ??? (kar´) kökünden türediğini söylemiş ve ???? ???? ?? ????? (suyu havuzda topladım) cümlesini delil olarak sunmuştur. Basra dil ekolünün en tanınmış âlimlerinden olan Ebû Ubeyde (ö. 209/824) Kur´ân´ın, sureleri bir araya getirmiş olmasından dolayı ?Kur´ân? diye isimlendirildiğinden söz etmiştir. ?Müfredât? adlı eseriyle (ki bu eser Kur´ân´daki yabancı kelimelerin anlamlarını açıklamakla kalmayıp Kur´ân´daki hemen tüm lafızların açıklamasını konu edinen hacimli bir sözlüktür. Bu yönüyle diğer Garîbu´l-Kur´ân eserlerinden mahiyet olarak farklılık arz etmektedir.) şöhret bulan Râgıb el-İsfahânî (ö. XI. yüzyılın ilk çeyreği) bazı âlimlerin Tevrat ve İncil gibi kitaplardaki mesajları kendi bünyesinde toplamasından dolayı bu şekilde isimlendirildiğinden bahsetmiştir. Ortaya konulan bu görüşlere karşılık, çağdaş Kur´ân bilimcilerinden olan Zürkânî (ö. 1948) yapılan bu izahların zorlama olduğunu, dolayısıyla Kur´ân kelimesinin anlamının, kıraat yani ?okumak? olduğunu belirtmiştir. Tefsir´in duayeni olarak tarif edilen Taberî (. 310/923) ?Kur´ân? kelimesini, Mekke tefsir ekolünün kurucusu kabul edilen İbn Abbâs´ın (ö. 68/687) ?açıklamak?, Kûfe tefsir ekolü üyelerinden Katâde´nin (ö. 117/735) ?toplamak? diye yorumladığına yönelik rivayetler aktarmıştır. Bu görüşlerin yanı sıra, ?Kur´ân? kelimesinin, ?davet etmek, tebliğ etmek, duyurmak? gibi anlamlara geldiği de söylenmiştir. Buna göre, kendisinden sonra gelen müfessirlere kaynaklık eden ve aynı zamanda filolog bir müfessir olan Zemahşerî (ö. 538/1144) Alak suresinin ilk ayeti olan ve aynı zamanda ?Kur´ân? kelimesiyle aynı kökten müştak (türemiş) olan ???? (ikra´) fiilinin ?davet et, duyur? anlamında olduğunu söylemiştir. Son tahlilde, ?Kur´ân? kelimesinin üzerine yapılan tüm bu değerlendirmelerden sonra ayrıca şunların da bir kenara not edilmesi gerekebilir: Nüzul ortamındaki olgusal realite hesaba katıldığında, ?Kur´ân? kelimesinin köken anlamı olarak ?davet etmek, bildirmek, beyan etmek? gibi anlam takdirine sahip olması sanki daha isabetli görünmektedir. Çünkü Alak suresinin ilk nâzil olan sure kabul edildiğinde, Hz. Peygamber´in neyi okuyacağı henüz netleşmemişken O´na ?Oku? şeklinde hitapta bulunulması nüzul ortamındaki vakıa ile bağdaşmamaktadır. Meseleye bu açıdan bakıldığında, İkra´ ifadesinin ?duyur, ilan et? şeklinde bir anlama sahip olduğu düşünülürse o zaman Hz. Peygamber´in vakit kaybetmeden bir an önce aldığı vahyi insanlara duyurması, tebliğ etmesi gibi bir olgusal hakikat söz konusu olur ki böyle bir açıklama nüzul bağlamında hesabı verilebilir bir yorum olarak kabul edilebilir.
RAMAZAN SÖZLÜĞÜ ?SAHUR?
Sözlükte ?sabah olmadan önceki vakit, gecenin son üçte biri? anlamındaki seher kelimesiyle aynı kökten gelen sahûr (sehûr, sühûr), dinî bir terim olarak oruç tutmaya hazırlık olmak üzere fecrin doğmasından önce yenen yemeği ifade eder. Bazı hadislerde bunun için ?ekletü´s-sehar / ekletü´s-sühûr? tabiri kullanılmıştır. Oruç tutacak kişinin sahur yemeği yemesinin mendup olduğu hususunda İslâm âlimleri icmâ etmiştir
YÜCE ALLAH BUYURUYOR Kİ:
?Kim güzel bir (işte) aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir (işte) aracılık ederse ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah´ın her şeye gücü yeter.? Nisa,85
HZ.PEYGAMBER BUYURUYOR Kİ:
?Geçimini sağlaması gerekenleri ihmâl etmek, insana günah olarak yeter.?
CEVABI NE?
Haram olan bir fiilin işlenmesi, oruca zarar verir mi?
Müslüman her zaman ve her yerde haramlardan sakınmalı, başta oruç olmak üzere ibadetle geçirilen Ramazan ayında ise daha da dikkatli davranmalıdır. Oruçlu kimsenin tüm günahlardan sakınarak oruç ibadetinin maksadına uygun hareket etmesi gerekir. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: ?Her kim yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa, o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına Allah´ın hiçbir ihtiyacı yoktur.?
Oruçlu olan kimsenin yalan konuşmaktan ve yalanla iş yapmaktan uzak durduğu gibi gıybet, kötü söz söylemek, kul hakkı yemek, harama bakmak, kumar oynamak vb. yasak davranışlarda bulunmaktan da uzak durması gerekir.
NASIL DUA EDELİM?
?Allah´ım senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği isterim.?

  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,33% 0,21
  • EURO

    34,83% 0,23
  • GRAM ALTIN

    2324,83% 0,25
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00
  • Cuma 22.9 ° / 9.8 ° Güneşli
  • Cumartesi 24.7 ° / 11.1 ° Güneşli
  • Pazar 23.7 ° / 12.3 ° Güneşli

Balıkesir

29.03.2024

  • İMSAK 05:26
  • GÜNEŞ 06:50
  • ÖĞLE 13:18
  • İKİNDİ 16:50
  • AKŞAM 19:36
  • YATSI 20:55