Sevgili okurlarım,
Şöyle bir çevrenizi gözlemleyin. Sokaklar asık suratlı insanlarla dolu. Yüzleri öylesine gergin ki, sinek çarpsa parçalanacak. Etrafımızdakiler durmadan kavga üretiyorlar. Gazetelerdeki köşe yazılarında kavga. Televizyon ekranlarında kavga. Sokakta kavga. Dinlenmek için gittiğimiz lokallerin oyun masalarında kavga.
Kavga etmek genlerimize işlemiş sanırsın. İnsanlarımız yaşamı kendilerine zehir etmek için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Ne sağlığın, ne saygının, ne sevginin, ne de kibarlığın değerlerinden habersizler.
Yolda, evde, sokakta, özellikle de devlet dairesinde işi olanların ağzında şu söylemi çok sık duyarız:
?Sen benim kim olduğumu biliyor musun??
Böylelerine verilecek en güzel yanıt şudur:
?Evet, biliyorum. Beş-on yıl sonra salyangozun bile iz bıraktığı şu dünyadan hiçbir iz bırakmadan gidecek olan dangalak bir fanisin!?
Eeey insanoğlu!
Bir dakika sonra başına ne geleceğini biliyor musun?
En ufak bir hastalıkta yerle bir olabilirsin.
Onca malı, mülkü, parayı da yanında götüremeyeceksin.
Ne demişler, ?Güvenme zenginliğine bir kıvılcım, güvenme güzelliğine bir sivilce yeter.?
O halde, nedir bu ihtiras? Nedir bu kavga? Nedir bu açgözlülük?
Gençliğine de güvenme.
Bu konuda bakın bilgenin teki ne diyor:
BUGÜNÜ DÜŞÜNÜRÜM
DÜN GEÇTİ, YARIN VAR MI?
GENÇLİĞİME DE GÜVENEMEM Kİ!
ÖLENLER HEP İHTİYAR MI?
Sevgili okurlarım,
Mutlu olmak için birazcık sevgi yeter.
Hep sevildiğini bilmek. Birisinin sizi düşündüğünü bilmek. Sizi koruduğunu bilmek.
Ancak şunu unutmayın: sevgi her derdin ilacıdır ama onu öğrenmek emek ister.