SAYİM ALKAZAK
Tarih: 23.06.2013 00:00
1 Kıssadan Hisse ve 2 yaşanmış hikaye de ne?
BU yazımda; 1 Kıssadan Hisse ve yaşanmış, hem ders veren hem de mizah kokan 2 hikayeyi konu olarak seçtim...
Birçoğumuz biliyoruzdur, ancak ben hatırlatmak istedim...
Konu zenginliği (!) olan bir ülkede bunları niye seçtin de diyebilirsiniz...
Ben yazarken birşeyler anladığımı sanıyorum, yorum sizlerin.
Kıssadan Hisse "Bir Kelebeğin Hikayesi"ni anlatıyor...
Tanzimat Fermanı`nı hicveden "Gavura Gavur denmeyecek"...
Bir diğer hikaye de Soktrates ile ilgili, "Bizimki de esip gürledi, ıslatması normaldir"
"Bizimki de esip gürledi ıslatması normaldir"
ÜNLÜ filozof Sokrates`in eşi dünyada cadılık tarihinin gözdelerindenmiş...
Bu yüzden Sokrates`in hanımından söz edilirken, en az Sokrat kadar filozof olduğu söylenir...
Bir gün hanımı, Sokrates`i rezil edip göndermiş evinden...
Sonra da hırsını alamamış olmalı ki talebelerine ders verdiği yere gelmiş, başlamış avazı çıktığı kadar bağırıp çağırmaya...
Bununla da sakinleşmemiş, orada duran bir kova suyu Sokrates`in başından aşağıya boca etmiş!
Sokrates, bu olup bitenlere karşılık vemeden sadece tebessüm ediyormuş...
Talebeleri hayret etmişler ve sormuşlar:
"Efendim, bunca bağırıp çağırmadan sonra bir de tepeden aşağı ıslattı sizi. Buna rağmen hiç karşılık vermediniz"
"Sürpriz değildi" demiş Sokrates...
"Eğer şimşek çakar, gök gürlerse peşinden muhakkak yağmur gelir. Bizimki de esip gürledi, ıslatması normaldir"
Talebeleri, böylesine bir olumsuzluktan sonra onun ne cevap vereceğini merak edip sormuşlar:
"Efendim, bize evlenmeyi tavsiye eder misiniz?"
"Evet" demiş Sokrates:
"Sizde mutlaka evlenin.
İki ihtimal var; karınız ya iyi çıkar ya da kötü.
İyi çıkarsa mutlu olursunuz, kötü çıkarsa da benim gibi filozof olursunuz"
Bir Kelebeğin hikayesi...
BİZİM sahanda kırıp yediğimiz bir yumurtanın çok daha küçüğünün içindeki toz zerresinde başlar kelebeğin macerası...
Hücrelerin delicesine bölünüp durduğu bir aşama bu konuda atılan ilk adımdır...
Sonra bir zerrecik içinde, farklı farklı hücreler peyda olur.
Derken, birbirine benzer hücre grupları, bir arada şekiller oluşturmaya başlarlar...
Sonra bu şekillerin de şekli değişir, o şekilden bu şekile gire gire,milyarlarca hücre, mikroskobik bir alanda muhteşem eser vücuda getirir.
Gün gelip te bir lavra bu yumurtadan çıktığında, hücrelerin bu faaliyetindeki amaç kendisini belli etmiştir...
Yumurtadan çıkan, dışarıda gelişmeye ve değişmeye devam eder.
En sonunda, gelişmiş ve vücudunun her köşesi nakış nakış işlenmiş bir tırtıl, kendi eliyle kendi etrafına bir koza örer.
Kozanın içinde, yine yumurtanın başlangıcındakine benzer hadiseler birbirini izler...
Ve bir süre sonra, kozaya girenden çok farklı bir yaratık gözünü açar dünyaya...
Artık çiçekten kanatlarını takınmış, narinlik ve zerafet sembolü bir kelebek, antenlerinden iç organlarına kadar bütün donanımları mükemmel şekilde düzenlenmiş olarak, çiçeklerle buluşmaya hazırdır...
Gavura Gavur denmeyecek!
İSTANBUL sokaklarında tellallar günlerce dolaşır, hepsinin ağzında da aynı sözler vardır:
"Ey ahali! 3 Kasım Pazar günü hepiniz Gülhane Bahçesi`nde olunuz. Padişah efendimizin önemli bir fermanı okunacaktır!"
Belirtilen günde Gülhane Bahçesi tıklım tıklım dolar, bütün İstanbul oradadır...
Halk, esnaf, ilim ve din adamları, devlet yetkilileri, yabancı elçiler ve tabii Padişah Abdülmecid...
O zamanki ismiyle Hariciye Nazırı, şimdiki söylenişle Dışişleri Bakanı Mustafa Reşit Paşa yüksek br yere çıkar, yüksek sesle tarihe Tanzimat Fermanı ya da Gülhane Hattı-ı Hümayun`u olarak geçen fermanı okur ve ilan eder.
Tarih; 3 Kasım 1839...
Fermanın gerçek mimarı da zaten kendisidir. Londra`da elçilik yapmış, Avrupa`yı yakından izlemiş, İngilizler ve Fransızların dostluğunu kazanmıştır.
Büyük bir Avrupa hayranıdır...
Genç padişah Abdülmecid`i de bu yeni düzenlemeye o ikna etmiştir...
Halk ise olup bitenden bir şey anlamamıştı, herkes birbirine aynı şeyi soruyordu:
"Yahu, şu Tanzimat dedikleri şey nedir"?
"Gavura gavur denmeyecek!"
Saygıyla, sağlıkla, sevgiyle kalın...
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —