Bazı fıkralar vardır nüktelerle doludur, kimimiz güler geçeriz kimimiz ise kendisinden bir şeyler bulur
Kim tarafından söylendiği veya kim tarafından yazıldığı; zamanı belli olmasa da öyle KISSADAN HİSSE'ler vardır ki nasıl algıladığımıza bağlıdır
Adına ister fıkra', ister Kıssadan Hisse' deyin ne derseniz deyin, ben aşağıdaki satırları okuyan, benim ülkemde yaşayan insanların, bazılarından alacağı olduğuna, o bazılarının da borçlarını ödemesinin zamanının geldiğine inanıyorum!
* * *
Padişahın biri:
Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim! demiş.
Yalancılar, hemen saraya koşuşturup başlamışlar yalana;
1.Yalancı:
Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü.
Padişah:
Bunun neresi yalan, kuş kartaldır, aslan da kuzu kadar minik bir yavru. Kaptı mı götürür tabii!
2.Yalancı:
Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar!
Padişah:
Ülkenin kralı, pencereden bakınırken tacını düşürmüş. Taç da pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş. Taç kimin kafasındaysa, kral o` dur tabii!
3.Yalancı:
Padişahım, ben gökyüzüne bir ok attım, altı ay sonra geri döndü!
Padişah:
Senin ok bir ağacın üstüne düşmüştür. Ağaç, sonbaharda yapraklarını dökünce, takılacak yer bulamayıp yere inmiştir.
Böylece padişah, her yalana gerçek bir bahane bulmuş ve kimse
padişaha bu yalandır dedirtememiş
Ama bir gün, bir Urfalı gelmiş:
Padişahım, sen benim babamdan borç olarak bir küp dolusu altın almıştın. Şimdi geri almaya geldim, yalandır dersen ödülümü ver. Yalan değil dersen borcunu öde!