Tarih: 15.05.2014 00:00
Anlayana Kurşun Gibi ağır iki yazı
Samimi bulduğumu belirtmek isterim ki Sayın Onayın, Bizimle yola çıkan insanların çoğu, zaman içinde yanımızdan uzaklaştı ve hatta birçoğu karşımızda yer alır hale geldi. Neden böyle oldu? Öncelikle bu sorunun cevabını bulmak zorundayız. derken içinin sızladığını hissettim
İki çağdaş yazarın internete yayınlanan makalelerini okudum
Mine G. Kırıkkanat ile Doğan Kuban, ikisi de Cumhuriyet`te yazıyor
Yazdıklarının etkisinde öyle kaldım ki, sizlerle paylaşmaktan kendimi alıkoyamadım
Kırıkkanat, vapurda geçen bir olayı anlatmış
Kuban ise geniş bir açıyla ele aldığı uygarlığı konu etmiş
HAVA KURŞUN GİBİ AĞIR
Mine G. Kırıkkanat, Cumhuriyet Gazetesi
Geçen çarşamba günü Kadıköy-Beşiktaş seferini yapan 15.15 vapuruna bindim. Alt arka salon yolcuları arasındaydım. Vapur kalktıktan kısa süre sonra, üç gencin oturduğu köşeden caz notaları yükseldi. cümleleriyle başlamış yazısına ve sonunu da şöyle getirmiş
Hava kurşun gibi ağır, sevgili okurlarım. Bu ülkede, azgın bir azınlığın sürekli tekmelediği mutsuz çoğunluğun öfkesi artıyor. Türkiye fokur fokur kaynayan bir kazan. Kapak henüz atmadı, çünkü itici gücüne henüz ulaşmadı. Bu çoğunluğa yön vermesi gereken muhalefet partileri, ne kaynayan öfkenin farkında, ne kendilerinden kesilen umutların...
Sabır tenceresi ne zaman taşar, kapak nerede, nasıl bir gerekçeyle atar bilemem. Ama ufukta, hem iktidarın, hem de muhalefet partilerinin boyunu aşacak, atıllaşan siyasal arenayı basacak bir öfkeselinin boğuk uğultusu büyüyor.
* * *
BİR UYGARLIK GÖSTERİSİ
Doğan Kuban / Bilim Teknoloji / Cumhuriyet / 03.Mayıs.2014
Ünlü Avusturyalı orkestra şefi Herbert Von Karajan 1994'de öldü. Geçen gün onun Viyana'da 1988 tarihli bir konserinin filmini seyrettik. 80 yaşındaki Karajan Viyana orkestrasını idare ediyordu. Karajan'ın son çaldırdığı parçalar, Viyanalıların çok sevdiği Strauss Valsleriydi. Bir valsini Amerikalı bir soprano seslendirdi. Bir diğerine de Viyana bir bale grubu, olağanüstü bir performansla, eşlik etti. Amerikalı sopranonun sesi heyecan verici güzellikteydi. Balenin koreografisi ve danslar ise estetik denen olgunun bütün boyutlarını sergiliyordu.
SANAT YOK BİLİM YOK
Bu konseri seyredip dinleyince, seçim sonuçları ya da ilkokullara mescit inşaatı projelerin tartışıldığı bir toplumun uygarlığından söz etmenin anlamsız olduğunu düşündüm. Türkiye'deki laf ebelerinden kaç tanesi musiki, resim, heykel, müze olmayan bir ülkede bilim olmayacağını düşünür, bilmiyorum. Sanat olmayan yerde bilim olamaz. Çünkü entellektüel kökenleri aynı. Bilim olmayınca teknoloji de yok. İthal edilen malların kredilerini ödeyip tok kalma şansı da yok!
Savaşlardan kurtulan bir ülke çocuğu olarak büyüdüm. Beni Cumhuriyet yetiştirdi. Umutlu ve iyimser çalıştım. Doğru şeyler işiterek büyüdüm. Çal(ma) ile Çal(ış)mak arasındaki ilişkiyi öğrenmeden adam akıllı yaşlandım. Gençlere güvenmenin gerektiğini söylemişlerdi. Ben de onlara inanıyorum. Çağdaş dünyayı en çok onlar anlıyorlar ve anlayacaklar. Ona uyumu sağlayacaklar! Çürümüşlüğün ne olduğunu bilmiyordum. Şimdi cehaletin ve geri kalmış politik söylemin içinin boşaldığına inanıyorum.
İklim, enerji, ekoloji ve kapitalizm üst üste gelince dünya sıkıştı. Çürüyen ağacın ne zaman yıkılacağı bilinmez. Fakat gençlere yakın geleceği doğru anlatmak gerek, geçmişi değil. Fırtına yaklaşıyor. Esintileri geldi. Aptal ideoloji ve doymayan kapitalizm çağı sona erdi. Eğer biraz insanlığı kalmış olanlar elele vermezlerse, yüzlerce, binlerce yıllık toplumlar 21.yy.da Ortaçağa dönebilirler.
Yineleyelim. Biz uygar değiliz.. Çünkü tarihin bir birikimin sonucu olduğunu öğrenemedik. Uygarlık da bir birikimdir. Onun için İstanbul'a sahip olamadık. İstanbul Anadolu üzerine oturmuyor.
Tepeleri düzlemek, ağaçları kesmek, köyde yaptığımızı kentte yapmak olanaksız
Yasasız, kuralsız, zorba toplumlar uygar olamamış! Dünya bizi de yola getirecek! Bunda kuşkunuz olmasın! Ama cehaletin çektirdiği eziyetlerin üstesinden neden gelmeyelim?
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —