Bandırma Demokrasi Platformu, “Laik ve bilimsel eğitim vazgeçilmezimizdir” başlıklı basın açıklaması yaptı.
Tarikat ve cemaatlerin sivil toplum kuruluşları olarak nitelendirilmesine tepki gösterilen Bandırma Cumhuriyet alanındaki etkinlikte basın açıklamasını Bandırma Demokrasi Platformu Sözcüsü Recep Gökdeniz okudu. Açıklamada şöyle denildi:
“Siyasi iktidarın 12 Eylül rejiminden miras aldığı ‘Türk-İslâm sentezi’ yaklaşımı geçtiğimiz 21 yıl içinde adım adım hayata geçirilirken, Millî Eğitim Bakanlığı’nın proje ve protokoller üzerinden eğitim sistemi içine yerleştirdiği dini vakıf ve cemaatler tarafından okullar, yurtlar, kurslar vb. üzerinden doğrudan iktidar desteğiyle tıpkı bir örümcek ağı gibi bütün eğitim sistemi kuşatılmıştır.
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından eğitim müfredatının dini değerler çerçevesinde biçimlendirilmesinden okullarda dini etkinlikler üzerinden somut uygulamalara kadar hemen her alanda dini öğeler, eğitim sürecine adım adım yerleştirilmektedir. Geçtiğimiz 21 yıl içinde, eğitim biliminin en temel ilkeleri ve öğrencilerin gelişim süreçleri yok sayılarak hayata geçirilen dinselleştirme adımları, öğrenciler ve veliler üzerinde yoğun psikolojik baskı oluşturmaya başlamıştır.
Türkiye’de eğitimin dinselleştirilmesi, eğitim sisteminin, önceden belirlenmiş siyasal-ideolojik hedefler doğrultusunda, biçim, içerik, öğretme-öğrenme sürecinde kullanılan yöntemler, söylemler ve materyallerin büyük ölçüde dini kural ve referanslara göre düzenlenmesi ve biçimlendirilmesi şeklinde hayata geçmektedir. Eğitimin devlet eliyle dinselleştirilmesi sürecinde bir taraftan imam hatip okullarının devlet eliyle sayılarının artırılması politikası sürdürülürken, diğer taraftan Millî Eğitim Bakanlığı’nın Diyanet İşleri Başkanlığı ve çeşitli dini vakıf ve derneklerle yakın iş birliği artarak sürdürülmektedir.
Türkiye’de uzunca bir süredir yapıldığı gibi eğitim sisteminin dini kurallara göre düzenlenmesi, dini eğitimin yaygınlaştırılmasının kaçınılmaz bir sonucu okullarda öğrencilerin inanan ya da inanmayan, dindar ya da dinsiz, ibadet eden ya da etmeyen gibi kategorilere ayrılmasına ve yeni gerilim alanları yaratılmasına neden olmaktadır. Toplumda ve okullarda bütün din ve inançtan insanlar, eşit koşullarda yaşamak ve aynı kurallara uymak durumundadırlar. Laiklik, herhangi bir gruba ya da mezhebe dinsel ayrıcalık ve üstünlük
tanımaması, farklı inanç ve dinlerdeki insanlar arasında eşitliği sağlanmasının temel koşuludur. Bunun gerçekleşmesi için devletin ve Millî Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere tüm devlet kurumlarının farklı din, mezhep ve inançlara eşit mesafede durması ve ayrımcılık yapmaması gerekmektedir.
Devlet eğitimi ve toplumsal yaşamı örgütlerken bunu dini kurallara, söylemlere ya da referanslara göre yapmamalıdır. Eğitim sistemi dini kural ve referanslara göre değil, bilimsel gerçeklere ve toplumsal ihtiyaçlara göre düzenlenmelidir. Değişik din, mezhep, inanç ve dünya görüşünden insanların ‘eşit yurttaş’ olarak kabul edilebilmesi, devletin bütün inançlara eşit uzaklıkta ve tarafsız olması yönündeki taleplerdeki ısrara, okullarda farklı kimlik ve dünya görüşleri arasında ayrım yapılmamasına bağlıdır.
Devletin, inanç alanına girerek, şu ya da bu biçimde elindeki olanakları kullanıp, devleti belli bir dinin ya da inancın, Türkiye’de olduğu gibi belli bir mezhebin savunucusu ve destekçisi durumuna getirmek yönündeki girişim ve uygulamalara karşı bütün eğitim bileşenleri birlikte hareket etmeye ve laik, bilimsel, demokratik eğitimi savunmaya davet ediyoruz.”