Tarih: 15.01.2024 10:40

Denizcilik Fakültesi Dekanı Sarı’dan çarpıcı rapor

Facebook Twitter Linked-in

Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı, ülkemizdeki balıkçılığın sorunlarının çözümü için önerilerde bulundu.

Sarı, bir süre önce Bandırma’da istişare toplantısı düzenledikten sonra Erdek’e bağlı Karşıyaka, Çakıl ve Kestanelik limanlarında araştırmalarda bulunup, 7 milletvekilinden oluşan TBMM “Balıkçılık ve Su Ürünleri Sorunları Araştırma Komisyonu”na özetle şu raporu verdi:

“1) Avcılık filosu çok büyük. Küçültme yönünde çabalar var ama çok yetersiz. 2000’li yılların başından beri ruhsat verilmesi durduruldu. Ama balıkçı gemisi yapan tersaneler bir yıl sonraya gün veriyor. ‘Bu tekneler nasıl, hangi ruhsatlarla yapılıyor?’ diye sormak gerekir. Filoyu sayısal olarak küçültmede başarılı değiliz. Bu durumda filonun av gücünü azaltma gibi uygulamalara başvurmak gerekir.

2) Balıkçının girdi fiyatları çok arttı. Mazot, ağ, işçilik vb. Mazot, son üç yıla kıyasla 6 kattan fazla arttı. Bu şartlarda balığın fiyatını altı kat artırmayacağına göre ya zarar edecek ya da denizi talan edecek. Kurallara uyan, illegal işi olmayan balıkçının mutlaka desteklenmesi gerekir.

3) Balık stokları bitmek üzere. Bu hızla avlanmayı sürdürürsek, 20 yıl içinde tüm dünyanın denizlerinde stoklar çökecek. Balıkçıya sorarsak gırgırcı, trolcüyü; trolcü, kıyı balıkçısını; kıyı balıkçısı ise sportif balıkçıları suçluyor. Yani ‘balıkçı’ şemsiyesi altındaki herkes, balık stoklarının çökmesinden, kendi dışında başkasını sorumlu tutuyor. Oysa balıkçı ‘tek millet’tir. Herkes kendi gücü oranında avlayabilse denizdeki balığı bir gecede avlamak ister. Bu sadece bizde değil, tüm dünyada böyledir.

4) Kirlilik artıyor. Ülkemizin üç tarafını çeviren denizleri, kıyılarına kurduğumuz kentlerle doğrudan akarsulara boca ettiklerimizin denize ulaşmasıyla dolaylı olarak atık çukuru olarak kullanıyoruz. Marmara’da, 2021 yılında yaşadığımız müsilaj bunun en net dışa vurumuydu. Korktuk ama halen mesajı aldığımızdan şüpheliyim.

5) Kaçak ve illegal avcılık her yerde sürüyor. Su Ürünleri Kanunu’nda yapılan değişiklikler biraz olsun kaçak avcılığı azalttı. Ancak son yıllarda yakalanan kaçak avcı sayılarına bakarak ‘denizlerimizde kuş uçurtmuyoruz’ düşüncesi doğru değildir. Çabalar var ve bu çabalar her çeşit övgüye, saygıya layıktır. Ancak o kadar çok kaçak ve illegal avcılık var ki yakalananlar devede kulak aslında. Örneğin denizkestanesi avcılığı yanlış şekilde açıldı, Marmara’da. Bilimsel itirazlar üzerine 2022 yılı mayıs ayında yasaklandı. Ancak uygulamada halen her gün ve gece kestane avcılığı devam ediyor.

6) Denetim sisteminin değişmesi gerekiyor. Sektör çok büyük, yönetim otoritesi zayıf. Bu sektörü, bu büyüklükteki bir balıkçılık yönetim otoritesi ile yönetmek imkânsızdır. Bu yüzden mevcut sistem çalışmıyor. Balıkçılığı yönetmek için denetim her aşamada şarttır. Denetimi güçlendirmek için yeni yaklaşımlara ihtiyacımız var. 2022 yılında av araçlarına getirilen marka uygulaması doğru bir yaklaşım ama yeterli değil. Bu kadar su ürünleri mühendisi işsiz gezerken veteriner hekime veya tarla bitkileri okumuş ziraat mühendisine su ürünleri denetimi yaptırmak yanlıştır.

7) Gırgır ağlarının derinliği yasalara göre 90 kulaç olmasına rağmen balıkçıların büyük bölümünün ağları 120-130 kulaç derinliğinde bulunuyor. Bunun önüne geçmek için ağ ölçümünde yeniliğe gitmek zorundayız.

8) Radar, sonar gibi cihazların kullanımına uygulanabilir sınırlamalar getirilmesi gerekir. Balık bulucu cihazları ne denetleyecek, ne de müdahale edecek teknik altyapıya sahip denetim elemanımız yok. Balıkçı hepsini sulu dereye götürüp, ‘burada su yok’ diye geri getiriyor.

9) Son yıllarda azalan balık ve iklim değişimine bağlı olarak yunuslarla balıkçılar daha çok karşılaşır oldu ve tam anlamıyla yunus katliamı yaşanıyor. Hep ölü yunuslar kıyıya vurdu, hep yetkililer örnek alıp nedenlerini bulmak için laboratuvara gönderdi. HİÇ! Av sezonu kapandıktan sonra yunus ölümleri birden duruyor. Balıkçı reislerinin en eski adetiydi, yunusları veya martıları takip ederek balık sürülerini bulmak. Şimdi balık bulmak için yunusa ihtiyaç yok. Pelajik bölgede balık sürüsünü bulduğunda beslenmeye çalışan yunuslar, çevrilen veya atılan ağların içinde kalınca can havliyle kurtulmaya çalışırken ağı parçalıyor. Bunu bilen balıkçı, yunusu gördüğü yerde tüfeğini çıkarıp vuruyor. Ağlara yunus kovucu cihazlar takmak en mantıklı çözümdür şimdilik. Teşvik etmek istiyorsak sübvansiyonları böyle uygulamalarla ilişkilendirmek gerekir.

10) Artan döviz fiyatları, orkinos gibi doğrudan balıkla beslenen yetiştiricilik türleri için ciddi yük olmaya başladı. Bu nedenle son yıllarda orkinosçular ve diğer bazı yetiştiriciler, Karadenizli balıkçılarla anlaşarak onlardan bol bol küçük balık almaya başladılar. Tankerlere doldurup, orkinoslara yediriyorlar, bu küçük balıkları. Bu herkesin bildiği açık sırrı her nasılsa denetim ekipleri hiç görmedi. Küçük balık yoksa büyük balık da yok! Balıkçı gemilerinden elekleri, balık pompalarını kaldırmak zorundayız. Av sezonu başlamadan bankaya milyonlarca lira borçlanan balıkçı, borç taksitini çıkarmak amacıyla bir kasa balık için yüz kasa balığı heba etmekten çekinmiyor.

11) Marmara Denizi, toplam deniz balıkları avcılığı içinde yüzde 6-13 arasında paya sahip. Ancak önemi ve etkisi bu oranlarla ölçülemez. Çünkü Karadeniz’de bol av veren palamut, kolyoz, uskumru, lüfer başta olmak üzere birçok balık türü için Marmara ya üreme ya beslenme ya da kışlama alanı. O zaman Marmara’nın balıkçılığını sadece bu oranlara bakarak yönetmemek gerekir. Marmara Denizi

bir biyolojik koridor. Bu koridor, balık geçişleri için daima açık olmalı. Her çeşit av aracıyla İstanbul ve Çanakkale boğazlarında avcılık yasaklanmalı. Marmara küçük bir deniz. Burada savaş gemisi gibi tekneler avlanmamalıdır. Marmara’da orkinos kotasına katılmak için getirilen 30 metre boy sınırı esas alınarak daha büyük teknelerin Marmara’da avcılığına izin verilmemelidir.

12) 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun 24. maddesine göre iç sular, Marmara Denizi ve Boğazlarda her çeşit trolle avcılık yasaktır. Oysa bir çeşit çerçeveli(beam) trol olan algarna, tebliğ ile serbest bırakılmış. Dünyanın neresinde kanunla yasaklanan bir konu, yönetmelik veya bir tebliğle serbest bırakılabilir? Acilen bu çarpık uygulamaya sonlanmalı, Marmara Denizi’nde algarna avcılığına son verilmelidir.

13) Balıkçılık politikası yok! Reaktif bir yaklaşım var. Balıkçı sorun getirmezse, mevcut otorite kesinlikle bir müdahalede bulunmaz. Bu nedenle balıkçılığımız yönetilmiyor, yuvarlanıp gidiyor desek mübalağa olmaz.

14) Proaktif bir yönetim benimsemeliyiz. Ancak bunu yapabilmek için balıkçılık yönetiminde çok köklü bir değişikliğe ihtiyacımız var. Balıkçılık yönetiminin rotası değişmeden geminin selametle, hedef limana ulaşması imkânsız gözüküyor. Bunun için 1930’lardan kalma esaslı yönetimi terk edip, ekosistem esaslı balıkçılık yönetimine geçmek zorundayız.

15) Müsilaj, kuraklık, şiddetli hava olayları gibi ortak doğal afet olarak kabul etmemiz gereken durumların hepsi tarım sigortası kapsamına alınmalıdır. Balıkçıya yapılacak sübvansiyonun bir kısmı böyle uygulanarak zararı tazmin edilebilir.

16) Avcılık tarihlerini yeniden gözden geçirmek zorundayız. Havalar ısınıyor, stoklar çöküyor, balıkçı halen av yasaklarının süresini kısaltma peşinde. Örneğin geçen yıl palamut avcılığını 15 Ağustos’a çekmek için çalmadık kapı bırakmadılar.

17) Denizi besleyecek, balıkların rahatça üreyip, çoğalmalarına hizmet edecek koruma alanları oluşturmamız gerekiyor. Biz onun yerine tantanalı bir törenle ‘denize bilmem kaç bin adet balık saldık’ diye övünüyoruz. Yapmamız gereken böyle işler değil, balıkların doğal üreme, beslenme, göç ve kışlama alanlarını korumaktır. Ona göre koruma alanları oluşturmaktır.

ÖNDER BALIKÇI




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —