Tarih: 09.05.2019 21:49

Dr. Kadir Dadan, Burhan Soydan´la Söyleşi Yaptı (3)

Facebook Twitter Linked-in

Geçen Sayıdan Devam
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM - ÇOCUKLUK VE OKUL YILLARI
Akrabalarınız peki, annenizin, babanızın kardeşleri, onlar neredeler?
Hepsi buraya geldiler. Çoğu vefat etti. Amcamın çocukları var, dayımın çocukları var. Bunlar İstanbul´a yerleştiler. Kimi ev aldı. Kimi han aldı. Ben İstanbul´u bilmem tabii. Çocukken gelmişiz, ben burada büyüdüm. Bir, bir buçuk yaşında iken gelmişiz. Kimse inanmıyor ama ben bir yaşımda neler oldu, nereye gittik biliyorum. Anneme söylediğim zaman, annem "a olur mu? nasıl hatırlarsın?". Anlatınca şaştı bu sefer. İlkokula burada gittim. Ortaokul ve Lise´yi İstanbul´da okudum. Yatılı olarak Boğaziçi Lisesinde. Özel okul. Arnavutköy ile Bebek arasındaydı. Resime istidatım vardı. Ressam Naci Kalmukoğlu da dayımın arkadaşı idi. Resim yaparken ben seyrederdim. Ama tembihliydim, sakın konuşmayayım. Kafası dağılmasın diye. Liseyi bitirdikten sonra askerliğimi yaptım. Güzel sanatlara yazıldım. Başlayabilmem için usulen bir imtihan olacak. Pazartesi günü. Hergün de vapur yok. Babam git demedi diye gitmedim. Gemi kalktıktan bir saat sonra babam dedi "evladım sen imtihan için İstanbul´a gitmeyecek miydin?". Çok üzüldüm, çıktım dışarı ağladım. Erdek iki kere yangın görmüş. Her taraf çukur. Kör kuyu. Berbat bir vaziyette onun için annem dışarıya beni yalnız bırakmazdı. Bu çukurlara düşerim diye. Bakkala sigara almaya giderken bile beni kucağında gezdirirdi. Bakkal derdi bir kuş resmi çiz vereceğim, yoksa vermem. Kalemi kağıdı elime verirdi, kuş resmi çizerdim. Arkadaşı ile konuşmaları hala kulaklarımda. Bu kadar küçük çocuk nasıl kuş resmi yapabiliyor, Allah vergisi diye söylenirdi. İnanıyorum ki okulu bitirseydim bugün şöhretli bir ressam olabilirdim. Nasip değilmiş. Babam sonra bir gün çağırdı beni "Bak evladım, bir babanın vazifesi evladını okuyabildiği kadar okutmaktır. Ama benim içimde bir his var ki, iki sene daha ya yaşarım, ya yaşamam. İstedim ki sağlığımda çiftliği idare etmeyi öğren. Onun için seni yollamadım". Ben de "kısmet böyleymiş baba"dedim ve 25 kişinin çalıştırdığı bu çiftliği, hiç kimsenin kalbini kırmadan, üzmeden, hepsine işini bıraktırdım, elime aldım ve ihya ettim çiftliği. Çiftlik azami dereceye çıktı. Sonra gün geldi idareyi yeğenime bıraktım, o da öğrensin diye. Ama yapamadı, asgariye indi. Şimdi perişan haldeyiz.
Okul arkadaşlarınızdan tanınmış kimse var mı?
Rauf Denktaş, Zeki Müren. Belediye reisliği yapan üç dört kişi var. İyi bir okuldu. Hocaları çok iyiydi. Hepsi konularında tanınmış kiişilerdi. Hıfzı Tevfik diye bir müdürümüz vardı. Ödü kopardı herkesin. Benim hocalarımdan bir tanesi Nihal Atsız´dır. Nihal Atsız´ın gözde talebesiydim. Şiir yazmayı o öğretti. Gayet efendi bir insandı, son derece düzgün bir insandı. Kulaklarımdadır sesi;"Evladım, Gaziantepli misin Kürt derler. Rizeli misin Laz derler. Göçmen misin dönme derler. Yok böyle bir şey. Türkiye hududları dahilinde herkes Türk´tür." Sık sık sınıfta bunu söylerdi. Talebelerden "Hocam, benim babamın annesi Bulgarmış. Şimdi ben Bulgar mıyım?" Oda derdi ki; "Evladım bir bardak suya, bir damla şurup koysan şerbet olur mu?" Çocuk tereddütte kalır, olur mu desin, olmaz mı desin. Devam eder; "Olmaz değil mi, Olmaz! Sen de Bulgar olmazsın!"
Sonra biraz da yaramazlık taraflarımı anlatayım. Babıalide kitapevi olan bir kitapçı vardı. Ara sıra gazetelere yazı yazardı. Bilhassa sosyal olayları yazan bir gazetede ismi şimdi aklıma gelmedi. "Safkan atlarla, itlerde aranır. İnsanda safkan yoktur. " diye bir yazı. İki arkadaş aldım. Gittik kitapçıyı bulduk. Falan beyle görüşmek istiyoruz dedik. "Benim" dedi. Arkadaşımın biri çekti bir temiz dövdü. Ben değil, arkadaşlar dövdü. Ben idare ediyorum. Dövdük adamı niye böyle yazıyorsun diye. Ne demek safkan olmaz, safkan halis Türküz. Böyle, sonra Ulus gazetesi vardı. Türkçüler aleyhine yazı yazarlardı. Öyle misin? Gittik. Yağcılar´da. Haliç´te. Karargahımızı kurduk. Geceyarısı saat bir ile iki arası bizim ekip gitti. Tan Matbaasının camlarını indirdi. Ben idare ettim onları. Sonra durmuyorlar yine yazılar devam ediyor. İkinci kez indirdik camları. Bu sırada yangın olmuş orada bir yerde. Yangına giden bekçiler bizim bir arkadaşı yakalamış yangını çıkaran bu diye. Suçüstü yakalandık. Biz mahkemeye verildik. Sabah emniyet müdürünü araya koyduk. Dedik davadan vazgeçsinler. Tan matbaasının sahibi dedi ki, 3 camın parası 250 şer liradan toplam 750 lira yatırsınlar davamızı geri alırız. Biz talebeyiz, sıktık kendimizi şöyle böyle zorlan 250 lira bir araya getirdik, 500 lira eksik. Adanalı bir arkadaşımız vardı. Gördü sıkıntımızı. "Ne o yahu canınızı ne sıkıyorsunuz, haber yollarım şimdi 500 lira gelir." O getirdi de kurtulduk dava açılmasından. Devamı Haftaya




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —