Tarih: 17.08.2018 20:09

Jeoloji Mühendisleri Odası, Güney Marmara Şube Başkanı Yüksek Jeoloji Mühendisi Engin Er :

Facebook Twitter Linked-in

Jeoloji Mühendisleri Odası, Güney Marmara Şube Başkanı Yüksek Jeoloji Mühendisi Engin Er, Bandırma´da 17 Ağustos depreminin 19. Yıldönümü nedeniyle basın toplantısı düzenledi.
Bir otelde düzenlenen toplantıya Oda üyesi Jeoloji Mühendisi Aysun Aykan, ve Jeoloji Mühendisi Hasan Koyunlular´da katıldı.
Engin Er, 17 Ağustos 1999 tarihinde Saat 03.02´de meydana gelen ve yaklaşık 45 saniye süren 7.4 büyüklüğündeki depremin üzerinden 19 yıl geçtiğini anımsatarak, bu depremin binlerce insanın ölümüne ve yaralanmasına, milyarlarca liralık mal kaybına neden olduğunu söyledi.
Depremin Türkiye´nin kentleşmesinin ve sanayisinin çok yoğun olduğu Marmara Bölgesi´nde gerçekleşmesinin Türk Ekonomisini hayli zorladığına dikkati çeken Er, gazetecilere şunları aktardı:
?Depremde, 35 bin 180 konut, , 5bin 770 işyeri yıkıldı ya da hasar gördü. Türkiye ekonomisine en büyük zarar veren deprem 1999 Gölcük depremi olmuştur. Merkez Üssü Kocaeli´nin Gölcük ilçesi olan bu deprem, başta Kocaeli olmak üzere Sakarya, İstanbul, Yalova, Bolu, Bursa ve Eskişehir illerinde büyük zararlara yol açmıştır. Ülkemizde meydana gelen depremlerle ilgili olarak dikkati çeken bir diğer husus ise orta şiddetteki depremlerde bile can ve mal kayıplarının yaşanabilmesidir? ifadelerini kullandı.
Türkiye´nin bir deprem ülkesi olduğunu hatırlatan Er, ?Geçmişte ve son yüzyılda olan depremler gelecek te de tekrarlanacaktır. Erzincan 1992, Dinar 1995, Adana-Ceyhan 1998, 17 Ağustos 1999 ve 12 Kasım 1999 Düzce depremleri etkileri bakımından ? kent depremleridir. Bu nedenle artık depremle alınacak önlemlere bakış açısı değişmelidir. ? yara sarma? politikalarından daha önemlisi ? Önlemleri felaket öncesinden alarak zararı en aza indirgeme çalışmaları yapılmalıdır ve bu da çağdaş kentleşmenin ana unsurlarındandır. Jeoloji Mühendisleri Odası güvenli ve sağlıklı yapı üretimi için; depremi unutmama, unutturmama ısrarını sürdürecektir.?
Daha sonra söz alan Jeoloji Mühendisi Aysun Aykan, Gölcük depremini unutmadığını hatırlatarak ? Toplum Olarak 1999 Marmara Bölgesi´nde yaşanan ve etkileri daha yıllarca sürecek. Marmara depreminin acı sonuçlarını unutmamalıyız, Depremleri önlememizin mümkün olmadığını, ancak alacağımız önlemlerle afet zararlarını en aza indirebileceğimizi, biliyoruz.? dedi.
Aykan şunları aktardı:
?17 Ağustos 1999 tarihinde, son yüzyılın en büyük felaketlerinden birini yaşadık. Türkiye tarihinin en büyük depremlerinden olan ve çok sayıda insanın hayatını yitirdiği,7.4 büyüklüğündeki deprem,büyük bir AFET ortaya çıkardı. Üzerinden 19 yıl geçen 17 Ağustos depremi, geçen zamana rağmen unutulmuyor.
Marmara Bölgesi, nüfus yoğunluğu, şehirleşme,sanayi, limanlar, enerji ve ulaşım, tarihsel birikim, ekonomi, mühendislik yapılar vb. bakımından en fazla yoğun olan bölge olduğu için; depremin bu bölgede olması Türkiyenin ekonomisini zorlaştırmıştır.
Dünyamız, doğal yapısının bir parçası olarak depremler, volkanik patlamalar, heyelanlar gibi rutin doğa olayları yeterli önlemlerin alınmadığı ve sistematik bir mücadelenin yapılmadığı koşullarda kolayca "afet niteliği" kazanmaktadır.
Deprem anlık bir olay gibi kabul edilse de aslında deprem bir süreçtir. Bu süreci öncül, ana şok ve artçı depremler diye üçe ayırabiliriz. Büyük depremlerden önce bir sıra küçük sarsıntılar kaydedilir ki bunlara haberci depremler yada ön sarsıntılar denir. Hemen hemen bütün büyük depremler en şiddetli safhalarından sonra bir süre küçük depremler olarak etkilerini sürdürürler bunlara artçı depremler veya replikler denir. Artçı depremlerin sayısı, genellikle çok olur, şiddetleri ise değişiktir; aylarca bazen senelerce sürebilir. Büyük depremden sonra artçı depremlerin devamı halkı büyük heyecana düşürür, yeni bir büyük depremin geleceğinden korkulur. Bazı istisnaları olmakla beraber, büyük bir depremden sonra aynı büyüklükte diğer bir deprem meydana gelmemektedir.
Deprem bir kırılma olayıdır. Bu kırılma olayı teknik tabirle Kaotiktir; deprem olduktan sonra izahı kolaydır, o kadar karmaşık ki depremin kesin ne zaman olacağını önceden bilemiyoruz; geçmişte olan depremlere ve olma sıklığına ve büyüklüğüne bakarak tahmin ediyoruz.
Bandırma ve çevresinin deprem riski, tarihsel çağlarda meydana gelen ve Bandırmayı etkileyen depremlere bakılarak, Bandırmaya yakın aktif faylara göre irdelenebilir.
Bandırma çevresinde Bandırma´nın en fazla etkilenebileceği deprem yaratabilecek 3 fay zonu bulunmaktadır.
Birincisi; Marmara Denizi içinden geçen Kuzey Anadolu Fayının Kuzey koludur; Marmara Bölgesinde en aktif fay zonunu teşkil eder. Tarihsel çağlarda Marmara bölgesindeki en büyük depremler Kuzey Anadolu Fayı´nın kuzey kolu üzerinde olmuştur. Tüm Marmara Bölgesinde tahribat yaratan 1509 ve 1766 depremlerinin bu fay üzerinde olduğu sanılıyor. Ayrıca bu fay 1766 depreminden beri hareket etmemiştir. Aradan geçen 252 sene içinde bu fay kolu üzerinde enerji birikmektedir. Bu fayın önümüzdeki 30 yıl içerisinde hareket etme olasılığı çok yüksektir ve bu fay üzerinde 17 ağustos 1999 Gölcük depremi gibi 7.4 büyüklüğünde bir deprem beklenmektedir.
İkincisi; İznik Gölünü ve Marmara denizini güneyden sınırlayarak Biga yarımadasına uzanan Kuzey Anadolu Fayının güney koludur.Bu fay zonu üzerinde 18 Mart 1953 Yenice ?Gönen depremi olmuştur.Biga fay zonu ve onun Marmara Denizine olan uzantıları Bandırmanın oldukça yakınından geçmektedir. Tarihsel çağlarda Cyzkus şehrini ve çevresini tahrip eden 155-460-1063- 1556 depremleri muhtemelen bu fay zonu üzerinde olmuştur. Bu verilere göre Biga fay zonundadeprem aralığı yaklaşık 500 yıl gibi gözükmektedir.
Üçüncüsü; Bursa, Apolyont-Manyas Havzalarını güneyden sınırlayan fay zonudur. 6 Ekim 1964 Manyas Depremi olmuştur.
Diri Faylar:Yenice-Gönen Fayı: Kuzeydoğu-Güneybatı doğrultulu yaklaşık 55?60 km. uzunluğundaki bu fay 18.03.1953 tarihinde 7,2 büyüklüğünde bir depreme neden olmuştur. 265 kişi yaşamını yitirmiştir.
Edincik Fayı: Kuzeydoğu-Güneybatı doğrultulu olan bu fayın uzunluğu 30?35 km. civarında olup 04.01.1935 tarihinde 6,4 büyüklüğünde bir depreme neden olmuştur.
Manyas Fayı: Doğu-Batı yönünde 60 km. uzunluğunda olan bu fay 06.10.1964 tarihinde 7,0 büyüklüğünde bir depreme neden olmuştur. 300 kişi yaşamını yitirmiştir.
Sarıköy Fayı: Kuzeydoğu-Güneybatı doğrultulu olan bu fay yaklaşık 60 km. uzunluğundadır.
1999 Gölcük Depremi, Yapı sektöründe ciddi bir değişim ve kalitenin sorgulanması gerekliliğini vurgulamıştır.
1999 Marmara depremlerinden sonra getirilen düzenlemeler ile yapı üretim süreci yeniden düzenlenmiş, bina ve bina türü yapılar için zemin etüt çalışmaları 3194 sayılı yasa ve buna bağlı çıkarılan Planlı Alanlar Yönetmeliği ile zorunlu hale getirilmiştir. Zemin etüt raporlarının titizlikle yapılması ve statik projelerin yapılırken zemin etüt raporlarına göre hazırlanması; zemin ve yapı uyumu açısından son derece önemlidir.
Görüldüğü kadarıyla içinde bulunduğumuz tabloda; İstanbul su baskınları ?sel felaketleri-Ordu, heyelan-Bursa, son depremler; Çanakkale-Ayvacık, Adıyaman-Samsat, Gökova(Bodrum) depremleri gibi afet güvenliğinin ülkemiz açısından ne kadar yaşamsal öneme sahip olduğunu gösteriyor ve doğa kendini sık sık hatırlatıyor.
Bugünler bir sonraki 1999 Depremi gibi katastrofik bir afete kadar "geçici bir rahatlıkdönemidir" ancak bu aldatıcı bir durumdur. Oysa afet yönetiminde en çok çekinilen ve korkulması gereken an, afetin unutulmaya, gözardı edilmeye başlandığı andır. Çünkü afet unutulduğu an daha etkili vurur. Çünkü afet unutulduğu an, daha önce harcanan tüm emeği silip atar, herşeye yeniden başlamak zorunda kalınır.
Depremle mücadelede 2 önemli faktör vardır . Deprem öncesinde ve deprem sonrasında yapılacaklar olarak ayrılır. Bizim için en önemlisi olan deprem öncesinde yapılacaklardır. Can ve mal kayıplarının yaşanmaması için; Sağlam yerlerde depreme dayanıklı, sağlam bina yapmamız gerekir. Bizim için, binaların manzarası, büyüklüğü önemli olmamalı, yapısal olarak kaliteli ve sağlam olması, binanın deprem yönetmeliklerine göre yapılmış olması önemli olup bu doğrultuda oturduğumuz binaları sorgulamamız ve inşaat ruhsatını aramamız gerekir.
Afetlere hazırlıklı olmak gelişmiş bir toplum olmanın ön koşullarından biridir ve Afete hazırlıklı olmak sadece afetlerde hatırlanacak bir olgu değildir ve sürekli gündeme getirmemiz, bu konuda eğitim vermemiz gerekir. Öncelikle okullarda bilinçli bireyler yetiştirmek için deprem konusunda eğitim verilmelidir. Japonyada ayda 1kez okullarda eğitim veriliyor, Umarım Ülkemizdede okullarda deprem eğitimi verilir.
Sonuçta; Toplum olarak 1999 Marmara Bölgesinde yaşanan ve etkileri daha yıllarca sürecek , Marmara Depreminin acı sonuçlarını unutmamalıyız; Depremleri önlememizin mümkün olmadığını, ancak alacağımız önlemlerle afet zararlarını en aza indirebileceğimizi biliyoruz. 17 ağustos ve 12 Kasım depremlerinden sonra bir daha böyle acı günleri yaşamamak dileğimizdir.
Haber : Ahmet Pesen




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —