MUZAFFER SAÇKESEN - Sanat Tarihçisi
Kültürel turizmin ana etmenleri; benzer ve farklı özelliklere sahip, coğrafi açıdan herhangi bir sınır gözetmeyen, tüm insanlığa ait olan somut ve somut olmayan varlıkların bütünü olarak ifade edebiliriz. Geçmişten günümüze miras olarak gelen somut kültürel varlıklar kültür turizminin temel yapısını oluşturur. Bu eşsiz konumlandırma gelenekselleşmiş toplumsal yaşam biçimlerini içeren el sanatları, yemek kültürü ve diğer somut olmayan kültürel miras ögeleri ile birleşince adeta turizme doping etkisi yapmaktadır. Ancak bu unsurların doğru ve sürdürülebilir bir planlama ile birbiriyle senkronize duruma getirildiğinde gerekli verime ulaşılabileceği yapılan bilimsel çalışmalarla görülmüştür.
Yerel ve bölgesel ekonomilere ciddi anlamda katkı sağlayan kültür turizminde başarı sağlayabilmek için toplumlarda gelişmiş bir kültür bilincine ulaşılabilmesi önem arz etmektedir. Bunun en önemli ayağını eğitim oluşturmaktadır. Ayrıca tanıtım ile gerekli görülen alt ve üst yapı yatırımları kültür turizmin gelişmesinde ana etmenlerdir.
Dünya kültür mirası olarak kayda geçen Anadolu topraklarında ki pek kültürel varlığın dünya ölçeğinde tanıtılabilmesi için bazı uluslararası kuruluşlarında katkısı göz ardı edilemez. Bu kuruluşlardan ilkini ve en önemlisini merkezi Fransa’nın başkent Paris’te bulunan, Birleşmiş Milletlere bağlı UNESCO oluşturmaktadır. 1972 yılında “Dünya Kültür ve Tabiat Mirasının” korunmasına dair bir sözleşme hazırlamış (UNESCO Dünya Miras Sözleşmesi) ve Uluslararası Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurumunu (ICOMOS) oluşturarak, kültür mirasına ilişkin projelere ekonomik, teknik ve maddi destek sağlamaya başlamıştır. Bunun dışındaki dünya ölçeğindeki başka kurumlarda kendi bünyelerinde veya başka kuruluşlarla iletişime geçerekten projeler oluşturmaya katkı sağlamaktadırlar. Projelerde ki asıl gaye Devlet ve özel sektörün işbirliği içerisinde çalışarak kültürel olarak değer arz eden yapıların korunması-restorasyonu, yok olmaya yüz tutmuş kültürel değerlerin canlandırılarak devamlılığının sağlanması ve bunların Ülkelerin sürdürülebilir kültür etmenli turizm gelirlerine katkı sağlaması amaçlanmaktadır.
Dünya Miras Sözleşmesi'ne 1983 yılında imza atan Türkiye topraklarında bulundurduğu pek çok kültürel mirasını dünya miras listesinde yer bulması için yoğun gayret sarf etmektedir. 19'u kültürel, 2'si karma olmak üzere toplam 21 miras alanı listede yer alırken bunun dışında 72’si tarihi alan, 4’ü ise karma (doğal ve kültürel) alan olan toplam 76 adet alan ise Dünya Geçici Miras Listesinde yer almaktadır.
Dünya mirasının korunması ve yaşatılabilmesi için geçmişten günümüze kadar pek çok adım atılmıştır. Adeta açık hava müzesi niteliğinde olan Anadolu coğrafyası üzerindeki kültür varlıklarının gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için pek çok alanda arkeolojik kazı çalışması yürütülmekte olup bu alanlardan açığa çıkan kültür varlıkları gerek bulundukları yerde gerekse bağlı bulundukları müzelerde koruma altına alınmaktadır. Bunların dışında müze niteliğinde ilgi gören Dolmabahçe Sarayı gibi TBMM Milli Saraylar Dairesi’ne bağlı 10 adet saray ve kasır ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı müzeler bulunmaktadır. Devletimiz tarafından son dönemde kültür varlıklarının korunmasına yönelik önemli yatırımlarda bulunmuştur. Bunlardan biriside bölgemizde 2018 yılı içerisinde ziyarete açılan Troya Müzesi’dir. 2020 yılında “Avrupa Yılın Müzesi Özel Takdir Ödülü"nün ardından 2020/2021 “Avrupa Müze Akademisi Özel Ödülü"nün sahibi olmuştur. Avrupa'daki en prestijli ödülleri alan ilk Türk müzesi oldu. Ayrıca"8. Museums in Short" yarışmasında ise Türkiye'den ilk kez "Special Mention" ödülüne layık görülmüştür. Bunun dışında Devlet eliyle ve özel sektör tarafından yapılan yatırımlar sayesinde Türkiye turizm açısından Dünyada söz sahibi bir konuma gelmiştir. Bunun dışında kazılar sonucu açığa çıkan pek çok ören yeri milyonlarca yerli-yabancı turisti ağırlamıştır.
İçinde bulunduğumuz Marmara Bölgesi, jeopolitik önemi itibariyle tarihi süreç içerisinde pek çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bu medeniyetler, üzerinde yaşadıkları bu topraklar üzerinde oluşturdukları ve kabullendikleri bilimi, sanatı ve zamanına göre farklılık gösteren dini yönelişlerini günümüze kadar gelebilen kalıntılardan ve kazılardan öğrenebildiğimiz görkemli şehirlerde yansıtmayı başarmışlardır. Adeta birbiriyle yarışırcasına yapılan anıtsal mimari yapılar ne yazık ki doğa olaylarının ve zamanın vermiş olduğu tahribata maruz kalmış olup bunların dışında insanoğlu da bu tahribatta önemli rol üstlenmiştir. Yakın çevremize bakacak olursak Kyzikos Antik Kenti, bu bahsedilen tahribattan en çok etkilenen yerlerden birisidir. Büyük depremlerin yaşandığı bu bölgede, Kentin Anıtsal yapıları büyük zarar görmüş daha sonrasında da birçok mimari parça ya başka yapılarda kullanılmak üzere taşınmış ya da kireç ocaklarında yakılarak yok edilmiştir. Kaçakçılarda bu tahribatta önemli bir yere sahiptir. Ancak son dönemlerde bölgede yapılan bilimsel arkeolojik kazı çalışmaları geleceğe dair umut oluşturmaktadır. Bizlerde yaşadığımız bu toprakların kıymetini bilerek doğaya, canlılara ve kültür varlıklarına hak ettikleri değeri gösterip onları koruyabilirsek geleceğe karşı vatandaşlık görevimizi yerine getirmiş oluruz. Ayrıca bunun geri dönüşü de toplumun refahı, huzuru ve mutluğu şeklinde olur.