Ege´nin iki kıyısında yön değiştiren rüzgârların insan yaşamını etkilemesinin öyküsüdür mübadele.
Bugünün deyimiyle değişim, yani karşılıklı göç, hem eksiltir insan yaşamını, hem de çok acı ve acıklıdır.
92 yıl önce Lozan´da Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan nüfus mübadelesi sözleşmesi, Ege´nin her iki yakasında tarihin akışını değiştirdi.
Bundan sonrasının tarihi, ülke özlemiyle yazıldı.
Doğdukları topraklardan, komşularından, evlerinden ayrılmak zorunda kalanlar, her iki kıyıda da benzer acıları yaşadılar. Yaşamlar, yeni koşullara göre yeniden düzenlendi.
O göçü yaşayanların tanık olduğu acılar, günümüzde de derin izler taşıyor.
Etkilerini bugün hâlâ görebilmek mümkün.
Hâlen yaşamını Erdek´in eski köylerinden (şimdi kırsal mahalle) Narlı´da sürdüren 98 yaşındaki Ali Abak da mübadelenin, Girit´in Kandiye (Heraklion) kentinden Türkiye´ye savurduğu kişilerden biri.
1924 yılında, Erdek´e zorlu bir yolculuktan sonra babası Ahmet, annesi Gülter ve kardeşleriyle birlikte 6 kişilik bir aile olarak geldiklerinde 7 yaşında bulunduğunu vurgulayan Ali Abak, şunları söyledi:
?Geldiğimiz geminin adı galiba Trabzon´du. Girit´teki evimizi bugün gibi hatırlıyorum. Bugün gitsem, köyümüz Turloti´deki evimi hiç zorlanmadan bulurum. Tabii ki, asıl vatanım burası, Türkiye. Ama doğduğum toprakları bir kez daha görmek isterim. Babam Hora´da (*) çiftçilik yapıyordu. 1000 ağaç da zeytinimiz vardı. Bize, çiftçilik yaptığımız, buğday ürettiğimiz için Rumlar, Giritçede ?iki tenekelik kilo, ölçü aleti? anlamına gelen, ancak Türkçede anlamı farklı olan ´muzır´ derlerdi. Rumlarla ilişkilerimiz çok iyiydi. Komşularımız vardı. Onlarla ticaret de yapardık. Topladığımız ´hindibağ´ bitkisini onlara da satardık. Bu bitkiyi çok beğenirlerdi. Köyde camimiz vardı. İbadetimize karışmazlardı. Ancak son dönemlerde Rum çetelerin ortaya çıkması ve Türklere uygulamaya başladıkları büyük zulümler karşısında, komşularımız olan Rumlar, bize, ?Kaçıp kurtulun bunlardan´ demeye başladılar. Bugün, bu topraklarda yaşıyorsak, bunu ve hayatımızı Atatürk´e borçluyuz. Ben, Atatürk çocuğuyum. Nur içinde yatsın.?
Yılda bir kere düzenledikleri ?Aşure ayı?nın tüm Türkleri bir araya getirdiğini, hatta Rumların da aşureyi severek yediklerini belirten Ali Abak, ?Köyümüzdeki mahallede, Rumlarla birlikte oturuyorduk. Ayrılırken birçok Rum komşumuz, gözyaşlarını tutamadı? dedi. 1924 yılında, Türkiye´ye gelen ilk mübadiller arasında yer aldıklarını öne süren Ali Abak, şöyle konuştu:
?Türkiye´ye gelirken, başta 1000 ağaçlık zeytinimiz olmak üzere malımız, mülkümüzü orada bırakmak zorunda kaldık. Gelirken, yanımızda biraz para ve altınımız olduğunu hatırlıyorum. Erdek´e gelince bize, kişi başına 25 zeytin ağacı verdiler. Biz, Narlı´ya gelerek, bir çeşme başına yerleştik. Geldiğimizde burada 30 yerli aile vardı. Bize sıcak davrandılar. Önemli hiçbir sorun yaşamadık. Erdek´e önce Girit Kandiye´den biz, ardından da Kavala´dan Pomaklar geldi.?
Erdek´e yerleştikten sonra İzmir Bornova´da 4 yıl askerlik yapmış Ali Abak.
Hâlen, yaşamını kızı Ayfer Abak ile birlikte, Erdek´in Narlı Mahallesi´nde sürdüren 98 yaşındaki Abak, uzun yaşamın sırrını ise Hora´dan beri yemeklerinden eksik etmediği, Girit´te, "Askordulakos" denilen, Türkiye´de ise şevketi bostan olarak bilinen, yabanı soğan olmak üzere kabak haşlaması yemeye ve bol sirke tüketmesine bağlarken, yemeklerinin hemen hemen tamamını haşlama olarak yediğini, yemeklerinde zeytinyağı kullandığını belirtti.
Haber : Ö. Balıkçı-T. Ertan