Tarih: 11.01.2014 00:00
PEYGAMBER EFENDİMİZİN ANNE VE BABASININ ÎMANLARI MESELESİ
İslâm âlimleri, ittifakla şu hususu belirtmişlerdir:
"Hz. İbrahim`den (a.s.) gelen ve Resûl-i Ekrem`i (s.a.v.) netice veren nurani silsilenin fertlerinin hiçbiri, hak dinin nuruna lakayt kalmamışlar ve küfrün karanlıklarına mağlup olmamışlardır. Hiçbirinin temiz gönlü, şirk ve küfürle kirlenmemiştir." Bu hususu kaydettikten sonra, Sevgili Peygamberimizin baba ve annesinin imanları meselesi üzerinde duralım: Birbirine yakın izahlarla birçok İslâm âlimi, Peygamber Efendimizin muhterem peder ve validelerinin ahirette necat (kurtuluş) ehlî olacaklarını açık ve kesin bir şekilde delilleriyle ortaya koymuşlardır. Bu izah tarzlarını şöylece sıralayabiliriz:
1) Hz. Abdullah ile Hz. Âmine, Efendimize peygamberlik vazifesi verilmeden çok evvel vefat etmişlerdir. Dolayısıyla fetret devrinde vefat edenlere ise azab yoktur. Bir gün, birisi, büyük âlimlerden Şerefüddin Münâvî`ye, "Peygamberimizin baba ve annesi Cehennem`de midir?" diye sorar. Münâvi Hazretleri, hiddetle, "Resûl-i Ekrem`in peder ve validesi fetret zamanında vefat etmişlerdir. Peygamber gönderilmeden evvel ise azap yoktur." cevabını verir. Kendisine bir peygamberin daveti ulaşmayan kimsenin ahirette azap görmeyeceği, ayet ve hadislerle sabittir. Peygamber Efendimizin peder ve validelerine de, geçmiş peygamberlerden hiçbirinin davetinin ulaşmadığı tarih ile sabittir. Şu hâlde, tereddütsüz söyleyebiliriz ki, onlar da necat ehlidirler ve ahirette azap görmeyeceklerdir.
2) Resûl-i Ekrem`in muhterem peder ve validelerinin şirk ehlî oldukları sabit değildir. Belki, onlar, Zeyd b. Amr b. Nüfeyl,Varaka b. Nevfel ve benzerleri gibi, büyük babaları İbrahim`den (a.s.) gelen inanç ve âdetlerle amel eden "Hânif`lerdendirler.
3) Sevgili Peygamberimizin baba ve annelerinin şirk ehlî olmadıklarının bir delili de, "Ben, mütemadiyen temiz babaların sulbünden, temiz anaların rahminden nakloluna geldim." hadîs-i şerifidir. Kur`ân-ı Kerîm`de müşrikler "necis kimseler" olarak vasıflandırılmışlardır. Temizlik ile pislik, îman ile şirk, mü`min ile müşrik arasında tezat bulunduğuna göre, yukarıda kaydettiğimiz hadîs ölçüsü ışığında, Resûl-i Ekrem`in ecdadından hiçbirinin küfür ve şirk gibi manevî kirlere bulaşmadığını kabul etmek vâcib olur.
Bütün bunlardan sonra meseleyi şöylece özetleyebiliriz:
"Resûl-i Ekrem`e (s.a.v.) Allah tarafından rahmet olduğu hitap edilirken parlak nübüvvet ve risâlet güneşi henüz doğmadan o apaçık nuru sîne-i ihtiramında taşıyan bir ana babayı, evlâdının feyiz ve nurundan mahrum farz etmek, hem edebe, hem mantığa muvafık değildir. Hususîyle, Resûl-i Ekrem`in muhterem anne ve babasının hayatları Cahiliye devrinde geçmiştir; Risâlet-i Ahmediyye zamanını idrak etmemişlerdir." Öyle ise, bu hususta mü`minin bilmesi ve kabul etmesi gereken husus şudur: "Resûl-i Ekrem`in (s.a.v.) peder ve valideleri ehl-i necattır ve ehl-i Cennet`tir ve ehl-i îmandır. Cenâb-ı Hakk, Habib-i Ekrem inin mübarek kalbini ve o kalbin taşıdığı ferzendane (evlada yakışır surette) şefkatini elbette rencide etmez. "Şu dörtlük de bu hakikati pek güzel dile getirmektedir: İki cihan güneşi, bürc-i saadette iken Vâlideynine Mevlâ nice vermeye şerefi, Çeşm-i insaf ile ey dil, nazar et gavvasa Alıcak dürrini yabana atarmı sadefi?
Mânâsı:
İki Dünyanın Güneşi olan Hz. Muhammed (s.a.v.) saadet burcunda iken, Cenâb-ı Hakk, anne babasına nasıl şeref vermez ki?.. Ey gönül!.. İnsaf gözüyle dalgıca dikkatle bak. İnciyi alır da sedefini hiç yabana atar mı?
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —