Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı, Marmara Denizi’nde, balıkçılık konusunda önemli bir projeyi yürüttüklerini açıkladı.
Paydaşlarını Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, Burhaniye Ticaret Odası, Burhaniye Belediyesi, Gömeç Belediyesi, Marmara Adalar Belediyesi, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ve Güney Marmara Kalkınma Ajansı’nın oluşturduğu projenin çok kapsamlı olduğuna dikkati çeken Sarı, şunları aktardı:
“Marmara Denizi’nde yürümekte olan bu önemli projenin üç farklı ayağı var. Bunlardan birincisi, balıkçılığın son durumunu ortaya koymaktır. Bunun için 10 farklı noktada istasyon kurduk. İlkbahar ve yaz olmak üzere iki ayrı mevsimde, trol ve gırgır avcılığına yönelik olarak örnekleme çalışması yapıyoruz. Ağustosta, yine bu konuda çalışacağız. Projenin ikinci amacı, Marmara Denizi’ndeki PİNA varlığına yöneliktir. Pina projemize ‘Borusan Holding’ destek veriyor. Pina’lar, Marmara Denizi için umut ışığıdır. Çünkü Pinalar, 1 saatte 6 litre suyu temizleme özelliğine sahiptir ve mutlaka korunmalıdır. Bu amaçla biz, Bandırma ve Erdek körfezlerinin 150 kilometrelik kıyı şeridinde bin adet Pina tespit ettik. Pinalar konusunda en zengin bölge ise Erdek Körfezi’dir. Ancak PİNA’ların yaşaması için, halk arasında yosun olarak bilinen deniz çayırlarına ihtiyaç vardır. Ama deniz çayırlarının değeri ne yazık ki bilinmiyor. Çünkü her yaz döneminde belediye, turizm işletmesi sahiplerine, tesislerinin önündeki deniz yosunlarının sökülerek temizlenmesi için talimat vermektedir. Oysa bugün soluduğumuz oksijenin yarısını denizden sağlıyoruz. Bir Akdeniz canlısı olan PİNA’lar, burada son üç yılda yok oldu. Sadece Marmara Denizi’nde kaldı. Pİna’lar için son umut Marmara Denizi; Marmara Denizi için son umut ise Pina’lardır.”
DENİZDEN HEP BİZ ALDIK, ŞİMDİ DENİZE VERME ZAMANI
Projelerinin üçüncü amacının ise denizin eko sistemine katkı olduğuna işaret eden Sarı, şöyle konuştu:
“İnsanoğlu, bugüne kadar hep denizden aldı. Balık aldık, kestane aldık, patlıcan aldık. Denizi hep sömürdük. Şimdi denize vermek zamanı. Geçtiğimiz günlerde, Edremit Körfezi’ne 450 adet yapay resif attık. Şimdi bu resiflerin bulunduğu yerlere daldığımızda etraflarında sürüler durumunda, küçüklü-büyüklü balıkların bulunduğunu memnuniyetle görüyoruz. Bu arada sanat ile deniz kültürünü birleştirmeye çalışıyoruz. Su altına deniz canlıları için Marmara mermerinden yapılmış heykeller heykeller yerleştiriyoruz. Geçen yıl Gömeç Heykel Sempozyumu’nda yapılan 10, bu yıl ise üçüncüsü yapılan sempozyumdan 12 olmak üzere yapılan toplam 22 heykeli denizin altına yerleştirdik. Daldığımızda gördük ki, deniz canlıları, bu heykelleri benimsemiş ve üstlerini doldurmuş. Deniz dibinde oluşturduğumuz iki ayrı heykel galerisi dalış yapanlar için çok etkileyici duruma gelmiş. Amacımız, Güney Marmara ve Ege bölgesi denizlerini, dalış merkezi durumuna getirerek, dalış turizmine katkı sağlamaktır. Tabii ki bunun için denizlerimizi kesinlikle kirletmememiz gerekiyor. Bu konuyu belediyelerin, birinci görev olarak düşünmeleri gerekir. Çünkü deniz yoksa, hayat da yok.”
KAPIDAĞ’DA AYILARIN GÖRÜNMESİNDEN MUTLU OLDUM
Kapıdağ’da ayıların görünmesinin kendisini mutlu ettiğini vurgulayan Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı, şu değerlendirmede bulundu:
“Biz insanoğlu, kendimizi tüm doğanın sahibi gibi görüyoruz. Kendimizi adeta doğanın tanrısı kabul ediyoruz ve doğada bizden başka canlının yaşamasına tahammülümüz yok. Doğayı komple sahiplendik. Üstelik acımazsızca tahrip ediyoruz. Doğa, yalnız insanların değil, tüm canlıların. Ama insanlar, bu gerçeği asla görmüyor. Örneğin balıkçılar, sanki denizin sahipleri kendileriymiş gibi, ‘Yunus’lar benim balıklarımı yiyor’ diyor. Kapıdağ’da da durum farklı değil. İnsanların, ayıların da doğal habitatın bir parçası olduğunu düşünmeleri ve buradaki canlılarla birlikte yaşamaları gerektiğini unutmamaları gerekir. Ayı da buradaki doğa ekosisteminin bir parçasıdır. Ayılar, arıcıların bal kovanlarına zarar veriyorlarmış. Böyle bir düşünce olur mu? Artvin ve Karadeniz bölgelerindeki ormanlarda da çok sayıda ayı var. Ama onlar ayılardan şikâyet etmiyor. Çünkü ayıların da doğadaki ekosistemin bir parçası olduğunu benimsiyorlar ve ürettikleri ürünlerin zarar görmemesi için önlem alıyorlar. Örneğin ürünlerine zarar vermemesi için ürün bölgelerine ses çıkartıcı makineler yerleştiriyorlar.”
KURTLARI YOK ETTİK, DOMUZLAR ÇOĞALDI
Avcılığı sportif bir faaliyet olarak görmediğine işaret eden Sarı, “Ben, avcılığı ihtiyaç dışı bir faaliyet olarak görüyorum. Sportif amaçlı olduğu öne sürülen avcılık, hayvanların hayatına mal oluyor. Örneğin, bizim hayatta kalmak için keklik, tavşan, karaca eti yemeye mi ihtiyacımız var. Aynı olayı, denizdeki canlıların gereksiz şekilde avlanmaları için de söyleyebilirim” dedi.
Kapıdağ’da daha önce bulunan kurtların öldürülerek yok edilmesi sonucunda domuzların sayılarının çok arttığına işaret eden Sarı, şunları söyledi:
“Avcılar, sürek avlarıyla canlıları öldürerek eko sistemi yok ediyor. Oysa bu ekosisteme her canlının katkısı vardır. İnsanoğlu, gelişen teknolojiyle birlikte daha da güçlendi. Dağları, nehirleri ortadan kaldıracak duruma geldi. Bu güç ona tüm dünyaya sahip olma hakkını, diğer canlıları yok etme ve tanrılığa soyunma hakkını vermez.”
MÜSİLAJ VE DENİZ KİRLİLİĞİ
Marmara Denizi’nde, 2021 yılında görülen müsilaj hakkında da düşüncelerini açıklayan Sarı, şu değerlendirmede bulundu:
“Marmara Denizi’ne daldığımızda şu anda yine azot ve fosfor yükünün artması sonucu algları görüyoruz. Deniz altı görüş mesafesi ise 1-1,5 metre dolayında. Tabii ki küresel ısınma sonucu denizlerin de ısınması bu konuda olumsuzluk yaratıyor ama asıl önemli olan deniz kirliliği. Müsilaj, bu nedenle tepemizde ‘Demokles’in Kılıcı’ gibi sallanıyor ve her zaman ortaya çıkabilir. Bu nedenle belediyeler, mutlaka biyolojik arıtmalarını yapmalıdırlar. Ancak düşünün ki Bandırma ve Erdek’te arıtmalar daha yeni yapılabiliyor.”
PUSULA DENİZ ANALARI
Marmara Denizi’nde, 2.000 yılına kadar pusula deniz anaları görülmediğini, ancak geçtiğimiz günlerde bu deniz analarına Marmara’da ve Erdek Körfezi’nde ortaya çıktığını belirten Sarı, “Bu deniz analarının, gemilerin güverte sularından geldiğini ve iklimin yumuşamasının da etken olduğunu düşünebiliriz. Ancak bu deniz anaları, Marmara Denizi’ni de sevdi. Deniz analarını yiyen balık türlerini de bilinçsiz avlanma sonucu yok etmemiz de ayrı bir olumsuzluk. Bu deniz anaları insanı zehirleyebilir. Vatandaşlarımız, onlarla temas etmemeye özen göstermelidirler” dedi.
Sarı, 18 Ocak 1944’te, Bandırma yakınında bir kaza sonucu batan Trak Gemisi’nin enkazına bir rehber ile birlikte dalacağını sözlerine ekledi.
Haber : Önder Balıkçı