Duayen spor yazarı Atilla Gökçe, Türk sporunu değerlendirdi. Balıkesir Yeni Haber Gazetesi`nin 46. yıldönümü ve "Ekrem Balıbek Yerel Köşe Yazarlığı Yarışması Ödül Töreni" için Balıkesir`e gelerek, bir panele de katılan Milliyet Gazetesi Spor Yazarı Gökçe, gazetemize yaptığı özel açıklamada, "Türk futbolu, zengin bir ailenin şımarık, yaramaz ve eğitimsiz bir çocuğu gibi" dedi.
Türk futbolunu üretemeyen, kalkınamayan, öğretemeyen ve yönetemeyen bir sektör olarak niteleyen Gökçe, şunları söyledi:
"Şu andaki Türk futbolu, borsada olduğundan fazla değer buluyor, yayın haklarından hak ettiğinden fazlasını alıyor. Türk futbolunun şu andaki piyasa değeri yıllık 1 milyar dolar civarında bulunuyor. Ama üç büyük kulübün şu andaki toplam borcu da 1 milyar doları buluyor. Millî Takım da, kulüpler de A takımlarına, alt yapıdan oyuncu yetiştirmiyor. Türk futbolunda herkes, futbola, ellerindeki hesap makinesiyle bakarak, ne kazanacaklarını düşünüyor. Yani herkes futbola sayısal, spor yazarı ise skor ve istatistik açılarından bakıyor. Bugün, futbolumuzun sayılarla ölçülebilecek değerleri yok."
"Su kirli ama akvaryumdaki balıklar birbirini suçluyor"
Bugün, Türk futbolu içinde bulunanların, birbirlerini sevmeyip, anlamadıklarını vurgulayan Gökçe,"Türk futbolu çok kirlendi. Akvaryumdaki balıklar birbirini suçluyor ama aslında su kirli. Bu ortamda sağlıklı ve temiz kalmak çok zor. Bu koşullarda kaybedenlere, enayi gözüyle bakılıyor" değerlendirmesinde bulundu.
"GS-FB derbisi koca bir yalan"
Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki maçların "dünya derbisi" olarak nitelendirilmesini "koca bir yalan" diye değerlendiren Gökçe, şöyle konuştu:
"Dünya derbisi kabul edilen maçlarda sosyal gerçeklik ön plândadır. Örneğin, Glaskov Rangers-Celtic maçlarında katolik-protestan çatışması yatar. Arjantin`deki derbilerde işçi-zengin çatışması ön plâna çıkar. Bazı derbilerde kuzeyliler-güneyliler, işçi partililer-muhafazakârlar çekişmesi ağır basar. Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki maçları, dünyada yayınlayan televizyon var mı? Bu iki takımımız, kaç yurt dışı finalde buluştu? Tabii ki, Türk sporunun lokomotifi olan Galatasaray ve Fenerbahçe arasındaki rekâbete saygı duyuyorum. Ancak bu rekâbetin değeri bilinip, geliştirilmeli. Hatta bu rekâbet, Bursaspor`u da içine alacak şekilde genişletilmeli ve liglerimizde daha büyük bir çekişme yaşanmalı."
"Hakemler, futbolun en mâsum çocukları"
Hakemlerin, futbolumuzun elde kalan tek mâsum çocukları olduğuna dikkati çeken Milliyet Gazetesi Spor Yazarı Atilla Gökçe, "Onlara saygı gösterip, daha çok hata yapmalarına fırsatlar yaratmalıyız. Hakemler elbette ki hata yapıyorlar ama gerçekten çok temizler" diye konuştu.
Futbol Federasyonu`na bakış
Futbol Federasyonu`nun yapısının sağlıklı bulunmadığının altını çizen Gökçe, şunları söyledi:
"Futbol Federasyonu, sendikacılara söz hakkı tanımayan bir işverenler kulübü gibi görev yapıyor. Bu kurumun bünyesinin yüzde 85`ini kulüp delegeleri oluştururken, antrenör ve futbolculardan sadece 15 delege bulunuyor. Bu 15 kişiden 5`inin de, en az 75 kez millî formayı giymiş, futbolu iki yıl önce bırakan futbolcular olması gerekiyor. Böyle iş olmaz."
Türk futbolcusunun sorunlar yumağı içinde bulunup, futbolcular arasında büyük bir eşitsizlik yaşandığını vurgulayan Gökçe, şöyle konuştu:
"Hakan Şükür, Rıdvan Dilmen, Metin Tekin, Feyyaz Uçar ve Ali Gültiken gibi futbolcular, futbolun mutlu ettiği insanlardır. Bu nedenle futboldan mutsuz olanların sorunlarını onlar bilip, anlatamaz. Futboldan mutlu olan bu futbolcuların, Gümüşhane`deki bir futbolcunun sorunlarını bilip, anlatmaları beklenebilir mi?" dedi.
Futbolumuzdaki yabancı oyuncu serbestisine yöneticilerin karar verdiğine değinen spor yazarı Atilla Gökçe, "Yabancı oyuncu serbestisine karşı değilim ama bu işin ilkeleri olmasından yanayım" diye konuştu.
Futbol Hakem Kurulu Başkanı Zekeriya Alp`in, gerek futbolculuk ve gerekse futboldan sonraki yaşamının pırıl pırıl olduğunun altını çizen Gökçe, "Sayın Alp`in, hiçbir beklentisi yok. Futbol hakemliğimiz temiz ellerde. Zekeriya Alp`i küstürüp, futboldan koparmayalım" dedi.
Amatörlük kavramı kalmadı
Sporda amatörlük kavramının kalmadığına işaret eden Gökçe, şu değerlendirmede bulundu:
"Federe kulüp kurmanın kolay olmaması gerektiğini düşünüyorum. Belki, hobi nitelikli amatör organizasyonlar olabilir. Tabii ki, her çeşit olanağa sahip amatör kulüplerin kurulmasından yanayım. Ama derme-çatma kurulup, suni teneffüsle yaşatılmaya çalışılan amatör kulüpleri de sporumuz için yararlı görmüyorum. Amatör Türkiye Şampiyonaları düzenlenmesinin yararına inanıyorum. Bu arada, yerel medya kuruluşlarının, amatör spor karşılaşmalarını yayınlamaları ve bu karşılaşmalara yayınlarında yer vermeleri de gerekir. Bu şekilde, medya kuruluşları, kendilerine sponsorlar da sağlayabilirler."
Spor yazarlığına bakış
20 yıl kadar önce spor yazarlığı mesleğinin geleceğini karanlık gördüğünü vurgulayan Gökçe, şu değerlendirmede bulundu:
"Ancak, şu anda spor yazarı olarak en az 30 pırıl pırıl genç kardeşimiz var. Bu gençler, idealist bir çizgide görev yapıyor. Kirli sürecin, spor yazarlığı alanını da kirlettiği bir dönemde dilerim bu genç spor yazarları, meslekten kopmazlar."
Gökçe, spor yazarlığı konusunda Hıncal Uluç`u duayen olarak gördüğünü belirtti.
Şike süreci değerlendirmesi
Ülkemizde yaşanan şike sürecini de değerlendiren Gökçe, şöyle konuştu:
"Bu konuda adli yargılamaya sözüm yok, gerekeni yaptı. Ancak sportif vicdan gerçekleşmeyerek, endüstriyel formüllerin arkasında durarak, sınıfta kaldı. Eğer sportif vicdan ve sportif erk, gerekeni yapsaydı, adli yargıya gerek kalmazdı. Sportif vicdan, ne yazık ki, birbirini mutlu edecek kararlar aldı."
Bandırma`nın sporu irdelenmeli
Bandırma`ya yıllardır gelip gittiğini belirten Atilla Gökçe, şunları söyledi:
"Bandırma`ya, çok eski yıllarda Kadeş vapuruyla bile gidip, geldim. O dönemlerde 3. Lig şampiyonu olan Bandırmaspor`un şampiyonluk kupasını da ben vermiştim. Bandırma`da çok iyi bir sanayi var. Bazı sanayi kuruluşları, spora büyük destek veriyor. Bandırma`da spor olgusunun çok iyi irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum."
Önder Balıkçı