Yeni Erdek Gazetesi emekçileri, Dünya Gazeteciler Gününe’de (!) denk gelen 21 Ekim 2014 günü Önder Balıkçı ve benim doğum günümü birlikte kutlamamız için sürpriz yaptılar, hayatımın belki de en anlamlı yaş günüydü bu…
Önder ve ben pastayı kestikten sonra uzun çalan telefona yanıt vermeye çalışıyorum, telefonun ucundaki, tekne kazıntısı kızım Tuçem…
Doğum günümü kutluyor ve soruyor, “Baba kaç yaşında oldun?”
Duraksıyorum!
Kızım kaç yaşımda olduğumu bilemez mi diye de düşünüyorum…
“Sen yap hesabını kızım, 2014’en 1945’i çıkartırsan o kadar işte” demekle yetiniyorum.
Birçok can dostlarımda aynı şeyi soruyorlar, “Baba kaç yaşındasın?”
Oysa onlardan gerçek yaşımın kaç olduğunu değil, gönül yaşımı sormalarını beklerdim…
* * *
Kızımın ve can dostlarımın sordukları, fiziksel yaşımı hiç aklıma getirmiyorum…
Gönül yaşımı sorarsanız, geceleri saymadığım için henüz (siz sayıyor musunuz yoksa?) 35’indeyim!
Yaşamak ve yaşlanmak arasındaki temel fark hayattan zevk almak, dolu dolu yaşamak ve günü geldiğinde arkada iz bırakmak olmalı…
Neticede antika olmak meziyet, modası geçmek ise hezimet olarak algılanabilir.
Ben tercihimi şair Celal Sahir’den yana kullanacağım…
Başımla gönlümü edemedim eş,
Biri yüz yaşında biri yirmi beş.
Başım dedi dinlen, gönlüm dedi koş,
Başım dedi durul, gönlüm dedi coş!
Sizin anlayacağınız ben “Başımla gönlümü edemedim eş, biri yetmiş yaşında biri otuz beş!”
* * *
Cahit Sıtkı Tarancı’nın yazdığı gibi; Yaş otuz beş, yolun yarısı eder/ Dante gibi ortasındayız ömrün/ Delikanlı çağımızdaki cevher” gibiyim…
“Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?” demedim hiç…
*
“Yalandır kaygısız olduğum yalan.” dediğine katılıyorum şairin, kaygılandığım doğrudur.
“Her doğan günün bir dert olduğunu, insan bu yaşa gelince anlarmış.” diyor Cahit Sıtkı, kaygım ise kendimle ilgili değil, geride bırakacaklarımla!
Ayvanın Sarı, Narın Kırmızı olduğunda Sonbahar’ın geldiğini ben öğrendim de, benden sonrakiler de öğrenebilecekler mi, kaygım ondan!
*
“Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.”
Şairin dediği gibi sonumun böyle olacağını da biliyorum.
Ama gönül yaşım öyle demiyor işte, hedefte 2023 (!) ve ötesi var…
* * *
“Gençlik bir hayat devresi değil, bir akıl halidir. Yıllar cildi buruşturabilir, ancak heyecanların bitişiyle ruh buruşur.
İnsan, kendine olan güveni kadar genç, kuşkusu kadar yaşlı, cesareti kadar genç, korkuları kadar yaşlı, umudu kadar genç, bezginliği kadar yaşlıdır.
Hiç kimse fazla yaşamış olmakla yaşlanmaz, insanları yaşlandıran ideallerinin bitmesidir…
Kalbi sevdikçe, neşe duydukça, güzellikleri fark ettikçe, beyni yeni bir şeyler keşfettikçe herkes gençtir…
İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, oysa yaşamadıkça yaşlanırlar, insan, yaşlı olmaya karar verdiği gün yaşlanır.” diyor W.E.Gladstone…
İşte bu sözler benim ‘En büyük gücüm ölmeden ölmemeye olan inancımdır’ söylemimle çakışıyor…
* * *
Şimdi gelelim fiziksel ve gerçek yaşıma…
Rahmetli babam, Ağrı’nın (eskiden Karaköse imiş) Doğubeyazıt ilçesinde cezaevinde bunduğu bir sırada, Batum Jandarma Komutanlığı yapmış, Kafkasya’nın Karayazı ormanlarında, dağlarında Bolşeviklere karşı Enver Paşa komutasında mücadele veren babam idam kararıyla (!) yargılanırken ve nüfus sayımı yapıldığı gün 21 Ekim 1945 yılında dünyaya gelmişim…
Nüfus sayımı yapıldığı günün önemine istinaden babam da, “Adını ‘Sayım’ koyun, beni asacaklar nasıl olsa, sayı eksilmesin onu da adam yerine saysınlar” dediğini rahmetli annem ve dayılarım anlatırlardı…
*
Doğum günümün tarihsel bir kronoloji de var!
21 Ekim 1945; Türkiye’de nüfus sayımının yapıldığı, Türkiye nüfusunun 18.871.203 (ben de dahil) İstanbul il nüfusunun ise 1.071.686 kişi olduğunun açıklanması, Toprak Mahsulleri Vergisi olarak zeytin vergisi kararının çıkması, Güvenlik ve barışın sağlanması amacıyla, Birleşmiş Milletler Bildirgesinin yayınlanması, 2. Dünya savaşı sırasında, Nazilerin Norveç`i işgal etmesine yardım eden, daha sonra Hitler`in Norveç başbakanı yaptığı Faşist Parti lideri Abraham Quisling’in kurşuna dizilmesi aynı güne rastlar.