Bu hafta sonu yazımızı da yaşanmış hayattan alınan gerçek olaylardan derlediğimiz bir ‘potpuri’ ile sunalım istedik…
Mutlu, sağlıklı, başarılı hafta sonları dileklerimizle…
*
GÜLMEYE MUHTACIZ!
GARSON: Efendim, sizleri burada görmek büyük mutluluk!
CEMAL SÜREYA: Kim istemez ki mutlu olmayı?
Ama mutsuzluğa da var mısın?
GARSON: Anlamadım efendim?
CAN YÜCEL: Geldiğin kadar değil, göründüğün kadar mutlusun ve sakın unutma; gittiğin kadar değil, hak ettiğin kadar unutulursun…
GARSON: Anlıyorum efendim…
Neyse, ne alırdınız?
NİLGÜN MARMARA: Sen ne getirdin bana çocukluğundan?
GARSON: Çocukluğumdan mı? Siz ne isterseniz mutfaktan onu getireceğim işte.
EDİP CANSEVER: Bu aralar ellerim hep üşür benim. Doktor ‘kansızlık’ der, ben ‘sensizlik’ derim.
NİLGÜN MARMARA: Üşümüşüm, düşlerimin üzeri açıktı.
GARSON: Ekrem klimayı aç oradan, çattık ya!
TOMRİS UYAR: Bazen sensiz kalmak, kırıldığını göstermenin en iyi yoludur.
GARSON: Estağfurullah efendim, ne kırılması, bugün kötü bir gün sanırım benim için.
YAŞAR KEMAL: Gülümse karamsarları şaşırt, gülümse güller açsın yüzünde, gülümsemenle yayılsın ışık, dünyayı ısıtmasan da güneş gibi çevreni ısıt.
GARSON: Ekrem klimayı kapat, gülümsüyorum…
*
HAYATIN GERÇEĞİ!
Bir otobüs düşünün, oturacak yer yok!
Yolcuların bir kısmı ayakta…
Tabi daha haremlik selamlık otobüslerimiz olmadığından ayaktaki yolcular da oturanlar gibi kadın ve erkeklerden oluşuyor…
Otobüsün ön kısımlarında ayakta duran şahin gözlü bir kadın arka tarafta boşalan bir yer görüp yetişmeye çalışıyor…
Arkaya doğru ilerlerken ayakta duran bir erkeğe temas etmeden geçmek istiyor…
Kıvrak bir hareketle adamı geçerken otobüsün de kıvrak bir hareket yapacağı tutuyor(!)
Kadın, muhtemelen bozulacak bir şeyi olduğu için adama değmeden geçmeye çalışırken otobüsün kıvrak hareketi ile fizik yasalarının temellerinden biri olan eylemsizlik devreye giriyor ve kadın oturan başka bir adamın üzerine kapaklanıyor!
*
AYNAYA NASIL BAKTIĞINA BAĞLI!
Erzurum’un uzak köylerinden birisinden ilk kez şehre inen vatandaş, ünlü Taş mağazalarda bir aynacı dükkânına rastlar, o güne kadar da hiç ayna görmemiştir…
Aynaya bakınca bir yıl önce ölen kız kardeşini (aslında kendisini görmektedir) görür, hemen aynayı satın alıp köyünün yolunu tutar…
Köye vardığında gece aynayı koynuna alıp arada sırada da öperek, “Canım kardeşim” diyerek bağrın basar ve öylece de uyur…
Bunu gören karısı durumdan şüphelenir, kocası uyuyunca aynayı alıp bakar ve (aslında o da kocası gibi kendisini görmektedir) bir kadın görür…
Bugüne kadar hiç ayna görmediği için de feryat edip, “Eyvah kocam beni bir kadınla aldatıyor” diyerek doğruca muhtarın yanına gider…
Telaş ve biraz da kıskançlık duygusuyla muhtara dert yanar ve “Kocam beni başka bir kadınla aldatıyor, bak bakayım sen bunu tanıyor musun?” der…
Muhtar da o güne kadar hiç ayna görmemiştir…
Elindeki aynaya bakar ve benzetmek istemese de kendisini görür ve başını kaldırarak kadına şöyle der, “Ben burada senin dediğin gibi kadın falan görmüyorum, aynaya nasıl ve hangi gözle baktığına bağlı” der…