,
Bugün, 16 Temmuz 2025 Çarşamba

ÖNDER BALIKÇI


mübadele”nin söndürdüğü ocaklar

mübadele”nin söndürdüğü ocaklar


Lozan Anlaşması’nın ardından, Türkiye ile Yunanistan’da yaşayan azınlık grupların, “zorunlu göç” kapsamında, yıllardır yaşadıkları topraklardan koparılmaları anlamına gelen “mübadele” röportaj, öykü ve biyografileri okurken, yüreğim kanıyor, gözlerim yaşarıyor.
Bu romanlardan biri, çok değer verdiğim büyüğüm Bandırmalı Mimar Seyfi Yiğitler’in armağan ettiği, Kemal Yalçın tarafından yazılan “Emanet Çeyiz”di. Mübadeleyi insani ve dramatik açılardan irdeleyen “Emanet Çeyiz” beni sarsmıştı.
Yine, “mübadele” konusunda kaleme aldığı çok sayıda röportaj, kitap ve biyografiyle beni etkileyen yazarların başlarında, yıllardır dostluğumuzu sürdüğü gazeteci-yazar İskender Özsoy geliyor. Sevgili Özsoy, hem mesleğine gönülden bağlı, hem de yapıtlarını hazırlarken emeğini hiçbir zaman esirgemiyor. 1947 yılında, İstanbul’da dünyaya gelip, 1973 yılından bu yana İstanbul’da birçok gazetede mesleğin saygınlığını her şeyin üzerinde tutarak çalışmayı ilke edinen Özsoy, 15 yıldan bu yana emek verdiği “mübadele” yapıtlarıyla ilgili olarak 17 kez Yunanistan’a gittiğini, 40 bin kilometre yol aldığını belirtiyor.
Eşinin, Yunanistan’ın Kılkış mübadillerinden olması, yani “mübadil damadı” konumunda bulunması, bu konuya ağırlık vermesinde en önemli etken tabii ki.
Özsoy, hâlen yaşamını İstanbul Tuzla’da sürdürüyor. Tuzla’da da, Yunanistan’dan gelen Kılkış, Kavala ve Drama mübadilleri yaşıyor.
Yapıtlarını hazırlarken, bugüne dek 225 mübadil ile görüşmüş, İskender Özsoy. Bunların 170’i birinci kuşak mübadil olup, 31’i hâlen, 91-106 yaş arasında bulunuyor.
“Mübadele”nin, mübadil ailelerinde yaptığı yıkımı anlatmak kolay değil.
Gelin, “Selanik’ten Tuzla’ya Mübadele Sempozyumu-2 Bildirileri ve mübadele anma günü etkinlikleri” isimli kitapta yer alan İskender Özsoy’un, kitapta, “Bir insanlık dramı olarak mübadele” başlıklı bildirisine kulak verelim:
“Hangi dramı nasıl, nereden anlatmaya başlayacağımı doğrusu bilemiyorum. Konuşmamın ana başlığı “Bir insanlık dramı olarak mübadele” ama dram bir değil, birçok. Hangisini anlatsam. Yüz yıllardır yaşadıkları topraklarda, bir savaşın ardından 12 yıl baskı altında yaşamalarının dramını mı? Özellikle bu 12 yılda “gavur” çetelerinin baskılarını mı, yoksa 1922’den başlayarak Türkiye’nin çeşitli yerlerinden köylerine gelen mübadil Rumların baskılarını mı? Kendilerine sorulmadan yerlerinden, yurtlarından edilmelerini mi? Göç yollarında annesinin elinden kayıp giderek sel sularında boğulan, mahşer yeri Selânik’te gemiye binme telaşında kaybolan çocukların dramını mı? Hangisini anlatsam? Köhne bir geminin ambarında, ya da kara, kapkara bir marşandizin vagonunda yaşanan yolculuğu mu? Ya da, yolculukta ölen ninelerin, dedelerin, annelerin, babaların, yine bir gemi yolculuğunda göğsünde yavrusu ölen genç annenin dramını mı? Yeni vatanlarında yaşadıkları uyumsuzlukları mı? İskân dramını mı? Şu veya bu nedenle bölünen ailelerin kavim kardaş hasretini mi? Yoksa ana dilini konuşamama, inançlarını yaşayamamanın dramını mı? Hangisinden söz etsem? Ayakta kalınmak için verilen mücadeleyi mi? Yastığı taş, yorganı yosun olanların aç yatıp, aç kalktıkları günleri mi anlatsam acaba? Dramların en acılarından birini, özlemin o yakıcı gerçeğini mi anlatsam? Yıllarca, Çeşme’den, Sakız Adası’nı; Ayvalık’tan, Midilli Adası’nı seyretmenin dramını mı? Söylediklerim Rum mübadiller için de geçerli. Hatta daha fazlası, daha acısı. Türkler, adını bildikleri, mübadele günlerine kadar parçası oldukları topraklara geldiler. Ya Rumlar? Bir baktılar, adını o günlere kadar duymadıkları Yunanistan’dalar. İzmir’in kurtuluşundan sonra Türkiye’yi terk edenlerin durumları da büyük bir dram, hem de insani açıdan. Onu, konumuzun dışında tutarak, Kapadokya bölgesinden mübadeleye tabi olarak gidenlerin dramına bir örnek vereyim.
Sinasos’tan(Mustafapaşa) giden Rumlar, ‘memleket’lerinde yaşadıkları güzel hayattan sonra kendilerini Pire’nin ayazında bulduklarında büyük bir dramın içine düştüler ve hem Pire’de, hem de yerleştirildikleri Nea Sinasos’ta sıtmadan kırıldılar.
Ne güzel dile getirmiş, Kapadokyalı Rumların dramını Kayserili papaz Neofitos:
‘Türkiya’dan kaldırdılar bizleri
Kan ağlayor hepimizin gözleri
Heç kimsenin gülmez oldu yüzleri
Bir yatirki yere sürdüler bizi’
Özsoy’un bu özet konuşması bile “mübadele” yıkımın ortaya koymaya yetiyor. Konuşmada ayrıca, limanlarda bekleyen “eski ve köhne vapurlar”ın, ayaz mı ayaz ve kar fırtınasından göz gözü görmediği bir ortamda mübadilleri, yıllardır yaşadıkları topraklardan acımasızca kopardıkları, ayrıca bu aileleri ekonomik açıdan da çökerttikleri vurgulanıyor.
Özsoy’un, açıklamasının bir bölümünde, Gelibolu’da yaptığı röportajlar sırasında ağlayarak okunan bir türküyü de, mübadele dramını en iyi özetlemesi açısından şöyle anlatıyor:
“Şu dağın başında yayıldım yattım
Harçlığım kalmadı, yavrumu sattım
Şu dağın başında naneler biter
Şu macurluk bize ölümden beter”
Birinci kuşak mübadillerin, o acıları yaşayarak öldüğüne dikkati çeken İskender Özsoy, “Geride bir avuç toprak, bir zeytin dalı kaldı” diyerek, noktayı koyuyor.
Allah, hiç kimseyi yaşadığı topraklardan ayrı düşürmesin ve vatan özlemiyle karşı karşıya bırakmasın.

  • BIST 100

    10246,36%0,20
  • DOLAR

    40,26% 0,13
  • EURO

    46,82% 0,31
  • GRAM ALTIN

    4318,68% 0,51
  • Ç. ALTIN

    6902,17% 0,00
  • Çarşamba 37.1 ° / 17.3 ° Güneşli
  • Perşembe 38.7 ° / 18.1 ° Güneşli
  • Cuma 35.8 ° / 16.6 ° Güneşli

Balıkesir

16.07.2025

  • İMSAK 03:45
  • GÜNEŞ 05:39
  • ÖĞLE 13:15
  • İKİNDİ 17:13
  • AKŞAM 20:42
  • YATSI 22:27