Geride bıraktığımız 2013-2014 amatör
futbol sezonuna baktığımda geçmiş yıllardan farklı olarak sahalarımızda
sergilediğimiz olumsuz fotoğrafların bu yıl da çok fazla değişmediğini ve hatta
daha da arttığını maalesef söylemek zorundayım.
Sadece yapılan bazı sahalarımızdaki fiziki
değişimlerin haricinde ne seyircinin maçlara olan bakışında, ne oynanan
futbolun kalitesinde, ne de hakemlere olan itirazlar konusunda bunlar, bunlar
yapıldı, bunlarda olursa futbolumuzda umutların artacağına yönelik değişimlerin
yaşanabileceğini söyleyemiyorum.
Öncelikle oynamaya çalıştığımız futbol
oyunumuza baktığımda ne süper amatörde ne de BAL Liginde beklediğimiz bir
futbol gelişimini bir türlü ortaya koyamadığımızı düşünüyorum. Bunda futbol
takımlarımızın her geçen yıl alt yapılardan biraz daha uzaklaşarak hazır
dediğimiz tecrübeli futbolcu arayışlarına yönelmemizin büyük etkisi olduğunu
görüyorum. Maalesef tecrübeli oyuncuları alalım ve oynatalım derken de bu kez
takımlarımızdaki ortalama yaş seviyelerinin de yükselmekte olduğunu ve
dolayısıyla oyundaki temponun da her geçen gün biraz daha alt seviyelere
düştüğü gerçeği ile karşılaşıyoruz.
Bunları söylerken diğer tarafta da alt
yapılardan kaliteli oyuncu gelmiyor eleştirisini getirenlerimizde çok var, bunu
da anlamamız gerekiyor. Avrupa'daki standartlara ve oynanan oyuna baktığımızda
bu eleştiriyi getirenlerinde haklı oldukları noktaları da görebiliriz.
Örneğin futbol eğitimindeki kalitenin
ortaya koyulabilmesi adına teknik adam sertifikalarının sayıca Avrupa
standartlarının epey altında olmamızın önemli olumsuz yanlarından söz
edebiliriz mesela.
Gerçekten bugün Almanya veya İspanya gibi
ülkelerde UEFA lisanslı eğitmen sayısının 15.000'lere yaklaştığı ifade
edilirken bizde ise bu sayının ancak ve ancak 400 dolaylarında olduğunu
gördüğümüzde aramızdaki makasın bilim yoluyla epey açık olduğunu fark ediyoruz.
Yine Almanya'da 6,8 milyon lisanslı futbolcu bulunurken bizlerde ise bu sayının
yaklaşık olarak 554 bin dolaylarında olduğu belirtilmekte. Yine Almanya'da 10-17
yaş grupları için 39 kulüp akademisinin yanı sıra 122 futbol akademisi olduğunu
söylersek eğer neden futbolda alt yapımızı oluşamıyoruz sorusuna az da olsa
cevaplarını verebileceğimizi düşünüyorum.
Ve gelelim bir başka önemli konumuza;
Tamam, alt yapıda eğitim olanaklarımız sınırlı bunu anlayabiliyoruz ama bir de
eğitim ve idman olarak futbolun olmazsa olmazları arasında gördüğümüz futbol
sahalarımızın yetersizliği de çok önemli.
Örneğin bugün hemen hemen her ilçemizin
bir futbol kulübü olmasına rağmen her ilçemizin hem alt yapı eğitimi ve hem de
A takımları için nizami ölçülerde bir idman futbol sahası bulunmuyor.
Efendim halı sahalarımız var gibi
cevaplarımızda var ama ben bir futbolcunun bugün 60X100 m. ebatlarındaki bir
alanda 90 dakika idman yapmadan sadece küçücük halı saha programlarıyla
maçlarda başarılı olabileceğine asla inanmıyorum. Manyas, Gönen, Susurluk,
Erdek, Bandırma gibi nüfusun çok olduğu alanlarda bir futbolcu adayının canı
istediğinde çıkıp oynanacak kaç tane sahamız var ki? sormak istiyorum açıkçası.
Unutmayalım ki alt yapı konusu saha ve
tesisler varsa konuşulmalı artık.
Halı saha dediğimiz dar alanda dokunsan 5
metre giden topla yapılan bir, iki paslaşmaya karşın büyük sahaya gelince 60
metreye atacak adale gücünü kim, nasıl sağlamayı düşünebilir ki?
Tamam, yetenekli oyuncularda topa olan
yatkınlığı anlarım ama takım oyununa alışacak dediğimiz futbolcu kardeşlerimizi
(U- serisi takımlarımız için söylüyorum) hem fiziksel hem de teknik bilgi
olarak normal boyutlu sahalarda çalışma yapmadan onlardan başarı beklemenin ben
tamamen hayal olduğunu düşünüyorum.
Elbette maçlarda tecrübeli oyuncu
önemlidir, bunu Avrupa ve profesyonel liglerimizde de görüyoruz ama bu
tecrübeli futbolcularımız arasında kendine bakmayan, idmanlara gerekli önemi vermeyen
ve bu suretle de oyunlarda beklenen çabukluğu, enerjiyi takımlarına
yansıtamayan oyuncularımızı da görüyoruz. İşte bu noktada amatör ve profesyonel
takımlarımızda büyük sıkıntıların yaşandığını söylemek isterim. Özellikle ilk
15 dakikada çabukluğunu bir iki hareketle gösteren ayakların dakikalar
ilerledikçe oyunlardan nasıl düştüklerini, toplara uzaklaşmaya başladıkların ve
hele hele ikinci toplarda adeta hiç olmadıklarını görüyoruz. Sonrası malum
tabi, uzun toplar ve savruk ataklarla gol arama ile sonuçlanan maçlar geliyor
aklımıza hep.
Unutmayalım ki futbol güç meselesidir. Pas
yapabilme meselesidir. Topa yakın olma meselesidir. Hem adam alma ve hem de
pozisyon alma işi ile beraber çok zor bir takım oyunudur futbol.. Sonuç olarak
geçtiğimiz sezon amatör futboluna baktığımda futbol olarak çok fazla şeyleri
göremedik ama heyecan üst seviyede idi. Mücadele üst seviyede idi. Tabi bunları
dile getirirken önümüzdeki günlerde kırmızı kartları da gündemimize
taşıyacağımızı söylemek isterim. Yarın yine futbol ama bu kez saha içi
görüntülerle kişisel hataların takım oyunlarına etkisi üzerine konuşacağız.
Devamı
Yarın