ÖNDER BALIKÇI

Tarih: 20.07.2015 18:56

Bandırma´nın eski bilardolu yılları

Facebook Twitter Linked-in

Geçtiğimiz günlerde, Bandırma´da yeni açılan bir bilardo salonunda, 1997 yılında, İtalya´da dünya şampiyonu olan Bandırmalı bilardocu Yılmaz Özcan ile bir söyleşi yapıp sunduğu mini bilardo gösterisini izledim. Özcan ile söyleşimiz, beni yıllar öncesine, Bandırma Şehit Mehmet Günenç Lisesi´ndeki öğrencilik yıllarıma götürdü.
1970´li yıllar?Bandırma´da tek bilardo salonu var. Kemalettin Serpen´e ait bu bilardo salonunun müdürlüğünü Mustafa Uzunboz yapıyor. Salona çok değerli bilardocular geliyordu. Bunların başlarında meteorolojide çalışan, daha sonraki yıllarda Samsun´a giden Ahmet Yaşar Antep´i belirtmek gerekir. Sonra yine aklımda kalan diğerleri?Nail Tuncer, Ahmet Cudi Silahtaroğlu, Aykut İmer, Necdet Çalık, yine meteorolojide çalışan, soy ismini anımsayamadığım Erdoğan Bey?
Bu bilardo salonunda sık sık şampiyonalar düzenlenirdi. Lisede öğrenci olduğum o yıllarda bu şampiyonaları çok dikkatli izlerdim. Hemen hemen her maçı, eve döndüğümde, dolmakalem ile dosya kağıtlarına yazar, ertesi gün, bilardo salonunun duvarına asardım. Böylece o maçları izleme olanağı bulamayanlar, ertesi günü, duvardaki yazımdan, kaçırdıkları o maçın ayrıntılarını, maçta neler yaşandığını okurlar ve bilgilenirlerdi. Yazılarım, ilgiyle okunurdu. Bu yazıların, gazetecilik yaşamımın ilk yazıları arasına girdiğini söyleyebilirim. O turnuvaların sonundaki ödül törenlerinde, bana da genellikle bir dolmakalem armağan edilirdi.
O yıllarda, Bandırma´da bilardonun duayeni kabul edilen Ahmet Yaşar Antep´e ayrı bir saygı gösterilirdi.
Zaman zaman, eskiyip yıpranan bilardo masasının çuhasını, salonun sahibi Kemalettin Serpen değiştirirdi. Oldukça sinirliydi. Zahmetli bir iş olan çuhanın değiştirilmesi sırasında yanına kimse yaklaşamaz, hatta kulüp müdürü Mustafa Uzunboz bile kendisinden uzak durmaya dikkat ederdi.
O yıllarda ben de bilardo oynamaya çalışırdım. Tabii, bu yazdığım ustaların yanında bizim bilardoculuğumuzun sözü bile edilmezdi.
Hey gidi günler, hey!
Yılmaz Özcan, beni neredeyse 45 yıl öncesine götürdü.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —