Çok değil, bundan on-onbeş yıl önce "Sayim Alkazak bilgisayarla aran nasıl" deselerdi .......ittir oradan. Ben kim bilgisayar kim derdim. Ama şimdi adeta onun esiri oldum. Günümün yaklaşık beş altı saati onun başında geçiyor. Gazeteye girecek konuları onda yazıyor, fotoğrafları internetten buluyor oradan da sihirli çubuk "Flashbellek"e aktardım mı işlem tamam. Yazılar ve fotoğraflar tek bir tuşla
Önünde. İisteğin gibi sayfayı şekillendir artık o senin hünerine kalmış. Öyle terimlerle karşılaşıyorsun ki, bu kadar seçeneği bir kutu nasıl oluyor da belleğinde tutuyor diye de düşünmeden edemiyorsun. Bilgisayar ile ilgili o kadar çok terim var ki insanın bunları aklında tutması da zor. Bunları öğrenebileceğim de hiç mi hiç aklımda yoktu. Ancak ne var ki teknolojiden de uzak kalamazdık, kısacası Fransız olmamalıydık, öyle de oldu...
Yıllar önce, ofset sistemi daha Türkiye`ye gelmeden önceleri "Matris"le gazeteler basılırdı. Sayfalar mürettip hanede mürettipler tarafından hazırlanır, daha sonra bunlar "Matris" dediğimiz kartonlara aktarılır oradan da kurşun levhalara aktarılırdı. Bu kurşun levhalar da makinaların kazanlarına bağlanır ve baskı öyle gerçekleştirilirdi. Bunun da zorluğu vardı, taşra bürolarına baskı için gidecek matrisler bazen hava muhalefeti nedeniyle ulaşamazdı. O zaman "yama" dediğimiz kaydet - kopyala - gönder. Hop sayfa envaitürlü renklerle birlikte baskıya hazır, yolla rototiflerin azgın ve homurtulu sesleri arasında Webofsette basılmış ve katlanmış olarak onlarca sayfadan oluşan gazete veya derginiz elinizde. Bu sistem zamana karşı yarışta insanoğlunun üstünlüğünün de kanıtı aynı zamanda. Yerel basınımızda da işlem hemen hemen aynı, bizim gazetelerimiz rotatifte değil düz baskıda gerçekleştiriliyor aradaki fark bu...
Bakın işte, bilgisayarın büyülü dünyasından girdik, gazetelerin basımına kadar geldik, teknoloji işte bu...
