Sıcak bir günde aynı tarlada çalışan iki arkadaş öğle yemeğine oturmuşlar. Yiyecek ve içecekler getirilmiş. Ağaç gölgesine oturup başlamışlar yemeğe. Hava sıcak. Hararet basmış her ikisini de. İkisinin de gözü testideki soğuk ayrandaymış. Birisi dayanamayıp testiyi kaldırmış ve ayranın bir miktarını içmiş. Ardından da ?öldüm yahu? diyerek ağzının bıyıklarını silmiş. Biraz sonra aynı davranışı bir daha tekrarlamış. Biraz sonra yine?
Ayranın bitmekte olduğunu gören diğeri testiyi kaptığı gibi?biraz da ben öleyim yahu? diyerek ağzına dikmiş.
Komşumuz Yunanistan batıyormuş. Bilmem ne kadar borcu varmış. Cari açığı çok büyükmüş. Vs?. vs?.
Ne güzel bu böyle batmak!
İşçisinin memurunun satın alma gücü bizimkilerden açık ara yüksek. Sosyal haklarının üstünlüğü ise karşılaştırma kabul etmez.
İnsanın içinden BİZDE Mİ BATSAK acaba demek geliyor.
Hükümet yetkilileri sık sık açıklıyor. ?Dünyanın en büyük 16. ekonomisiyiz.?
Gelin bu büyük (!) ekonomiyi hep beraber irdeleyelim.
Birincisi bu ekonomi yok denecek kadar az üreten bir ekonomidir. Tarım ve hayvancılık bitmek üzere. İşçi ve memurdan sonra; köylünün de ruhuna fatiha okuma zamanı geldi de geçiyor bile.
Dünyanın en pahalı akaryakıtını ve petrol ürünlerini tüketen ülkeyiz. Yine en pahalı elektriği kullanıyoruz.
Bunlardan vazgeçtik. Eti, sütü, yumurtayı da dünyada en pahalı tüketen ülke haline geldik.
Dolar, Euro almış başını gidiyor.
Türkiye yabancı mal cenneti. Açık bir tüketim pazarı. Üretim yok. Tüketim çok.
Buğday ithal, mısır ithal, pirinç ithal, pamuk ithal. Marketler çeşit çeşit, boy boy ithal ürünlerle dolu. Dışarıdan sıcak parayla yaşayan bir ekonomi. Pek yakında dışarıdan işçi, memur, doktor, mühendis? vs ithaline başlayacağız. Belki başlamışızdır da haberimiz yoktur. Küresel ekonomiye entegre olduğumuzdan bu yana yabancı dostlarımız (!) sağ olsunlar bizi bizden çok düşünüyorlar. Öylesine düşünüyorlar ki küreselleşme karşıtlarını, sömürgeye karşı çıkanları, yurt sevenleri, Atatürkçüleri nasıl etkisiz hale getiririz diye proje üstüne proje üretiyorlar.
Acaba bizi biz mi yönetiyoruz?
Ne dersiniz?