Bugün, 2 Mayıs 2024 Perşembe

ALAADDİN BABUCÇU


ÇOK TANRILI DÖNEM VE KEYFİYETİN, ALDATMANIN, HUKUKSUZLUĞUN TANRISI CEHALET

Tarihin eski dönemlerine baktığımızda çok tanrılı dinler karşımıza çıkar.


Tarihin eski dönemlerine baktığımızda çok tanrılı dinler karşımıza çıkar. Antik Yunan’dan Roma’ya Anadolu’dan uzak doğuya kadar onlarca çok tanrılı din geldi, geçti. Bugün bile bazılarının taraftar bulduğu inançlar hala sürmekte. O dönemlerde neredeyse her olayın, ve kayda değer her maddenin bir tanrısı  vardı. Hiyerarşik (alt – üst ilişkili ) düzen onlar arasında da belirgindi. Kadim Roma döneminin Jupiter’i  tanrıların başı olarak, tüm insanların gücünün ve enginliğinin farkında olduğu, gökyüzü, şimşekler, fırtınalar ve yıldırımlarla ilgilenirdi.
Eski Yunan’da mevkidaşı Zeus’u görürüz. Şiir, müzik, ve kahinlerin, av ve avlanmanın, tahıl depolarının, şarabın, aşkın, ölülerin, ateşin, yılanların, hayvan sürülerinin, çiçeklerin, gücün, kıskançlığın, ölen bebeklerin, nehirlerin, güneşin, ormanların, aklınıza gelen, gelmeyen her yeryüzü olayı ve kayda değer her varlıkla ilgili, Apollo’dan Dian’ya, Herkül’den Juno’ ya, Satürn’den Vulcan’a bir kısmı bildik hale gelmiş, sadece Eski Roma’da ihsan ve medet ( bağış-yardım ) beklenen tanrı ve tanrıçaların iki yüz yirmi iki  adet ismine rastlanır. Bugünkü koordinatlardan ( konumdan ) bakıldığında, inançları kısmen rafine eden  tek tanrılı dinler ile akıl ve bilim şablonunu rehber kabul eden Atatürk’ün kültür mirasından sonra, bir çoğumuza yukarıdaki tablo komik gelse de, çaresizlik ve cehaletten doğan antik dönemin kültürüne rahmet okutup, Zeus, Jupiter gibi baş tanrıların milyonları etkileyen, yönlendiren şöhretlerini bile çöpe atacak, adına ister yeni bir güç, ister tanrı, ister strateji ( ayrıntılı planlama ) veya ne derseniz deyin; kandırmayı, aldatmayı, ( bir o kadar aldanmayı ) keyfiyeti, ayrıştırmayı, ihsanın ve yutturmanın eşsiz kaynağı olan cehalet; bireylerin birbirlerini, ve toplumun olan biteni anlamasını, yani, şifreden, deşifre etme mekanizmasının ( dilin ) işlemesini sağlayan kavramların ve kelimelerin bulanıklaştırılması ve paradigmaların ( bilimsel modellerin )  yanlış seçilmesi ile kaos ve oyalama hedefine ulaşmış olur.
Günlük hayatta kullanılan sözcük ve ifadelerin anlamları yuvarlak haller alıp, belirginsizleştikçe, televizyonlarda, miting meydanlarında artık istediğiniz gibi konuşabilirsiniz. Söylenenlerin anlamını el yordamı ile bulmaya çalışan toplum, anladığını zannettiği şeyleri alkışlamayı unutmaz. Diyarbakır miting meydanında  ünlü bir siyasetçinin “ Size çok mükemmel bir hapishane yaptıracağım.”, vaadini alkışladığı gibi..Kullandığınız sözcüklerin yaratacağı anlam farkının da bir önemi yoktur böyle bir ortamda.. “Avrupa Birliği ile ilgili nihayi kararı milletin oylarına sunacağız”  Bilinçli seçilmiş “millet” sözü vaadin hiçbir zaman olmayacağının açık bir işaretidir. Millet: Bir toplumun geçmişteki köklerini ve geleceğe uzanan dallarını da kapsar. Daha da açarsak; benim altmış yıl önce ölen dedem de, bugün yarın doğmayı bekleyen annesinin karnındaki bebek de milletin bir parçasıdır. Ancak, ikisi de şu an için oy kullanamazlar. Oyu milletin şimdiki zamana ait parçası olan “halk” kullanır. Her ne kadar mezardaki ölülere bile bu ülkede oy kullandırılmaya çalışıldıysa da, istisnalar kaideleri bozmaz ! 
Sözcüklerin düzgün kullanılması ile ilgili konuya dikkat çekmek amacıyla “değişim” yerine  “dönüşüm”, “vizyon” yerine “misyonun” kullanılışı ile ilgili anlam karışıklıklarına bir iki yazı ile de değindiğimi hatırlıyorum. Bildiğimizi zannettiğimiz sözcük ve ifadelerle yapılan  planlamaların, bize alkışlattırılarak, onaylattırılmalarının ardından doğan faturayı yine biz ödeyeceğiz. Örnek mi? Dillerde dolaşan “kazan kazan”isimli iktisadi uygulama her iki tarafın da kazanmasını hedefleyen sürecin adıyken, başarısızlık durumunda batan gemiden kurtarılanların adı da olabilir. İktisatta “kazan kazan” haricinde “kazan kaybet”, “kaybet kaybet” gibi tercihler de vardır. Her iki tarafın da kazanmasını hedefleyen “kazan kazan” ilkesi bir toplumun çıkarlarını. etkileyebilecek şekilde özellikle dış siyasette kullanılabilir mi? Örneğin: Atatürk Kurtuluş Savaşı'nı “Ya İsıklal, Ya Ölüm” yerine “kazan kazan” ile sürdürseydi, nasıl bir sonuç doğardı? Böyle bir şeyin ruhuna uygun sonucu tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek.
Savaş yapılmadan Anadolu bizde kalır, Yunanlılar da İzmir ve çevresini alarak, her iki taraf da mutlu, mesut ve bahtiyar olarak kazanmanın tadını çıkartırdı. Bu durumda bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti olur muydu? Bu da sizin cevaplayacağınız bir soru olsun. İçi boşalmış, kuru kabuk kalmış cevizler karın doyurmaz. Anlatılanların, alkışlatılanların ardında yatan niyetlerin şifreleri olan sözcüklerin içi boş hallerinden cehaletin ve müritlerinin korkulu rüyası olan akıl ve bilim doğmaz. Siyasi hayatta hararetle uygulanıp, alkışlanan ve bence bir taviz düsturu olan  “kazan kazan’ın” mutlu mesut ve bahtiyar günlerini gelecekte mutlaka yaşayacağız.
Aklın, bilimin ve erdemin aydınlattığı günler dilerim. Esen kalın 

  • BIST 100

    10045,7%-0,37
  • DOLAR

    32,36% -0,38
  • EURO

    34,72% -0,20
  • GRAM ALTIN

    2408,87% -0,56
  • Ç. ALTIN

    3886,52% 0,00
  • Perşembe 18.7 ° / 9.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Perşembe 18.7 ° / 9.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cuma 21.6 ° / 7.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı

Balıkesir

02.05.2024

  • İMSAK 04:25
  • GÜNEŞ 06:01
  • ÖĞLE 13:10
  • İKİNDİ 17:00
  • AKŞAM 20:10
  • YATSI 21:40