Gazeteciliğin özünde “ELEŞTİRİ” vardır. Gerçek gazeteci, bu hakkı, özgürce ve sonuna kadar kullanır. Ama bir başka gerçek de şudur ki, kimse eleştirilmekten hoşlanmaz ve hep övgü bekler.
Gazetecilikte haber objektif, köşe yazısı ise sübjektiftir. Yani köşe yazısı, o olayla ilgili irdelemesinin ardından, yazarın düşünce ve yorumunu içerir. O düşünceye katılır veya katılmazsınız. O, sizin bileceğiniz iştir.
1972 yılından beri gazetecilik yapıyorum. Her haberimi, gerekli araştırmanın ardından yazdım. Köşe yazılarımı da, olayları gözlemleyip, inceledikten sonra kaleme aldım. Gazetecilik yaşamım boyunca bana hiç kimse, “Şunu yaz, bunu yazma” diyemedi. Köşe yazılarımı yazarken, kimseyi de aramam.
Son olarak yayınlanan, “Bandırma emekçi kadınlar” konulu iki yazım da buna dahildir. Bu yazıları kaleme alırken, hiç kimseyle görüşmedim. Hatta uzun süre bekledim ve ikiye bölünen emekçi kadın gruplarının sağduyu göstererek, yeniden bir araya gelmelerini umut ettim. Olmadı ve bu yazıları yazmak zorunda kaldım.
Ama bir başka önemli konu da şudur:
İnsanların, “ ÖZELEŞTİRİ” yapmaları da gerekir. Eleştiriden yararlanamıyorsanız ve özeleştiri yapmaktan da yoksunsanız, sizden hiçbir şey olmaz. Sadece ve sadece kendinizi aldatırsınız.
Son sözü, “Küçük Prens” isimli kitaptaki cümlelere bırakalım:
“Kişinin kendisini yargılaması, başkasını yargılamasından çok daha zordur. Eğer kendini doğru bir biçimde yargılamayı başarırsan, gerçek bir bilgesin demektir.”