Ne zaman bu kadar kalpsiz ve ruhsuz olduk demiyorum; ne zaman samimi ve vicdanlı olacağız, onu soruyorum. Yangında 78 canımızı kaybettik. Gerçek sebebi bulunur ya da bulunmaz, ama hepsi bir zamanlar senin gibi kanlı canlıydı. Şimdi, sebebi belli olmayan bir felakette hayatlarını kaybettiler ve artık yoklar. Hepsi değerli ve özeldi. Belki senin için bir anlam ifade etmiyor olabilir, ama birçok insan için çok değerliydiler.
İyi bir otelde kaldıkları için zengin olduklarını düşünüp içinin acımaması normal mi? Zengin oldukları için üzülmemen mi gerekiyor? Acılı bir ailenin telefon numarasını bulup, "Nasıl yandılar?" diye soracak kadar insanlıktan çıkmış olmak ne demek? Eğer mazlum ve fakir olsalardı, ağıtlar yakıp yas mı tutacaktınız?
Neden kaybettiklerimize sadece insan olarak bakamıyoruz? Neden onları paralarından, kıyafetlerinden ya da sosyal statülerinden ayıramıyoruz? Yangın hâlâ sönmeden, can kaybımızın sayısı bile belli olmadan, kayak yapan insanların umursamazlığı ve vicdansızlığı nasıl açıklanabilir? Hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam etmeleri gerçekten dehşet verici. Bir gün, sadece bir gün bile acıyı içinde yaşayamayan bu insan müsveddeleri…
İnsanlara "Anı yaşa, zaman kısa" düşüncesi empoze edildi. Ama anı yaşamak ne yazık ki yanlış anlaşıldı. Anı yaşamak, fırsatçılıkla eş anlamlı hale geldi. Hepimiz buna şahit olduk:
Pandemi zamanı fahiş fiyatla satılan kolonyalar, eldivenler, maskeler, dezenfektanlar…
Depremde bile parayla satılan çadırlar…
Daha da kötüsü, Kızılay’ın parayla sattığı çadırlar.
İnsanın ağlayası geliyor.
Çocukken, küçük ellerimizle harçlıklarımızdan biriktirdiğimiz paraları mutlulukla zarflara koyar, bağış yapardık. Çoğumuz hatirlar.Şimdi ise bu yangından sonra fahiş fiyatla satılan yangın tüplerini gördük. İşte bunlar, "anı yaşamak" adı altında insanlıktan çıkan fırsatçı kan emiciler.
Oysa sevinçlerimizi, üzüntülerimizi, kederimizi ve yasımızı samimiyetle yaşamak, ancak vicdan ve insanlıkla mümkün olabilir.