Bugün, iğneyi kendimize, yani gazetecilere batıralım istiyorum.
Geçtiğimiz günlerde, Bandırma'daki bir yerel gazetede ve o gazetenin muhabirinin yaygın basına verdiği haberde, Erdek Ziraat Odası ve Çiftçi Malları Koruma Başkanı Haluk Özgör'ün ağzından, Erdek'e bağlı Hamamlı Mahallesi'nde, Kuş Gribi riski nedeniyle Tedbir amaçlı 161 bin tavuğun itlaf edildiği haberi yer aldı. Haberin doğruluğu veya yanlışlığı hakkında yorum yapmıyorum. Üzerinde durmak istediğim konu şudur: Haluk Özgör, adeta isyan ederek, Ben, böyle bir haber vermedim. Benim ağzımdan yayınlanan bu haber yalandır. Bu haberi yapan kişi hakkında yasal haklarımı kullanacağım diyor ve konuya şu açıklığı getiriyor:
Bu haberi yayınlayan kişi Anadolu Ajansı ve Doğan Haber Ajansı muhabiri olduğunu belirtip bana gelerek, bu konuda bilgi sordu. Ben de konuyu bilmediğimi, isterse Hamamlı Mahallesi muhtarının telefonunu verebileceğimi söyledim. O da, İyi olur' diyerek telefonu kaydetti. Durum, benim açımdan budur. Bu kişinin, haberini, benim hiçbir şekilde söylemediğim sözlere dayandırarak yapması, basın ilkeleri ve ahlakına aykırıdır. Zaten bu gazetecinin bu davranışını ayrıca bağlı olduğu kuruluşlarına da bildirdim. İşin sonunu bırakmayacağım.
Aslında, Erdek Ziraat Odası ve Çiftçi Malları Koruma Başkanı Haluk Özgör'ün bu sözlerine eklenecek fazla bir şey de yok. Bağlı bulunduğu kuruluşların yetkilileri, yaygın basına haber veren arkadaşlardan haberin kaynağını belirtmelerini mutlaka istiyor. Bazı arkadaşlar, kaynak bulmakta zorlanınca, bazı yetkilileri veya konuyla ilgili bilgisi olanları konuşturamayınca, kaynağı birinin üzerine yıkıveriyorlar, böylece kendileri açısından iş çözümleniyor! Ama ya Haluk Özgör'ün durumu? Ya, bölgenin ekonomik çıkarları? Onu düşünen nerede? Haberi kurtardık, yayınlattık ya! Gerisinden bana ne! İşte bu olmuyor! Gazeteciliğe de yakışmıyor.