Yerden göğe kadar da haklısınız. Ancak benim anlatmak istediğim olayların tamamen dışında. Yılların ne önem var demeyin, önemli benim için yıllar ve tarih, 1970 yılının 10 Ağustos`un da canım babamı kaybettim. Nur içinde yaksın O bizim ailenin olduğu kadar tüm sevenlerinin de `KIYAS BEY`yi idi.
İşte benim hikayem o günlere dayanıyor. Rahmetli babam aniden rahatsızlanmış ve artık kalem-kağıtla isteklerini dile getirebiliyordu. Annem, o zaman hayatta olan, rahmetli Cengiz ağabeyim, Erol ağabeyim ve kız kardeşlerim ile, o zamanki tıbbın bu konudaki çarelerini araştırmakla geçti günlerimiz. Doktorumuz; Allah uzun ömürler versin Mahmut Genç idi. Zaten o dönemlerde Bandırma`da bu konuda, Kanser denen illetin teşhisini koyacak ve tedavisini uygulayacak doktorlarımızın sayısı da belliydi. O dönemde Atmaca pasajında bulunan SSK. Dispanser Başhekimi Mahmut Genç, Rahmetli Raif Atay, rahmetli Kulak Burun Boğaz doktoru Sami Göl gibi isimleri sayabilirsiniz ancak.
Rahmetli babam; o zamanlar hem Ufuk Gazetesinde hem de Bandırma Belediyesinde görev yapıyordum. Öğlen eve geldiğimde elime bir kağıt parçası uzattı, "Oğlum benim canım Nar istiyor, bulur musun" yazıyordu. "Baba bu mevsimde Nar`ı nereden bulacağım" diye bilir miydim? "Tamam baba" demekten başka şansım da yoktu.
Tanıdık, eş dost kim varsa sordum, bulmak istiyordum ancak çaresizdim de. Dostlardan birisi, "Gavur Hasan`a git onda bulursun" demişti. Bandırma`da yaşıyordum ancak `Gavur Hasan`ın kim olduğunu bilmiyordum. Sordum ve sonunda kendisiyle tanıştım. O da rahmetli oldu, cümlesinin yattığı yer Cennet mekan olsun. Derdimi anlattım, "Ne yapacaksın Nar`ı" diye sordu. Ben de "Babam çok hasta benden bu isteğini yerine getirmemi istedi." dedim. Rahmetli, hemen samanların arasından bulup bana Nar`ı verdi. Ben de koşar adımla eve geldim ve babama Nar`ı yedirdim. "Oh, sağol oğlum" dediğini gün gibi hatırlıyorum. Babamın son isteği olmuştu bu ve ben de yerine getirdiğim için huzurluydum.
Babamın son arzusunu yerine getirmemde ki en büyük pay sahibi şüphesiz rahmetli `Gavur Hasan` ve bana o`nu salık veren rahmetli Yusuf Arpacı ağabeyi idi. Ben sadece aracıydım o kadar. `Gavur Hasan`ın yeri, Sunullah Cami`nin hemen altında eskilik bir yerdi, derme çatma tuvaletlerin yanı başında.
Sonraları öğrendim ki; `Gavur Hasan`da mevsimi olmamasına rağmen her türlü meyve ve sebze bulunurmuş. Hatta bir iddiaya göre; yaz ortasında samanların altına `Kar` bile saklar ve sadece hastalar için verirmiş.
Bu hatıramı niye yazmak istedim; bir dost meclisinde otururken, Bandırma`nın eski güzelliklerinden ve iyiliksever güzel insanlarından söz ederken konu açıldı da ondan. Artık Bandırma`mızda ne `Gavur Hasan`lar kaldı, ne de başkaları. O zamanlar gerçek `Bandırma`lılar vardı, biri birini tanıyan, hürmet eden, seven ve sayan. Şimdi öyle mi? Ne büyük, ne de küçük tanır olduk, yabancılaştık, yabancılaştırdılar bizleri. Önceki kuşakları bizler iyi veya kötü hatırlayabiliyoruz. Bizden sonraki nesillerin ve onlardan sonra geleceklerin de kimleri tanıyıp tanıyamayacakları benim asıl endişem.