Hayal kurmayı sever misiniz?
Hayal kurmak güzeldir. Çünkü başarının ilk anahtarıdır, hayal kurmak…
Cahit Sıtkı Tarancı, şöyle diyor:
“Bereket versin
Gökyüzünün tapusu yok
Herkes bakabilir
Bulutlara kimse el koyamaz
Hayal kurma hürriyeti var”
X X X
Denizi çok severim. Denizsiz yaşayamam.
Deniz havası, ruhun dinlencesidir. Dalga sesleriyle huzur bulan kalpler, maviye doyarken mutluluğu bulur.
Cevat Şakir Kabaağaçlı(Halikarnas Balıkçısı), şöyle diyor:
“Deniz, baştanbaşa masmavi bir gülüştü. Bir tutam mutluluktu.”
X X X
Birbirimizi anlamıyoruz, çünkü dinlemiyoruz.
Herkes karşısındakine, kendi düşüncesinin doğruluğunu kanıtlamanın peşinde.
Boş tartışmalara hiç girmiyorum.
Spinoza, “Üzülme, öfkelenme, sadece anla!” diyor.
Yeri geldiğinde yalnızlığa da sığınmak gerekir.
Cahit Sıtkı Tarancı, şöyle diyor:
“Günün kıymetini bil, kadrini bil
Balını almadan salma arıyı
Yalnızlığımızla çoğalıp,
Kalabalıklığımızda eksiliyoruz
Ve öylesine kalabalık ki yalnızlığımız,
Ne yana dönsek, kendi yalnızlığımıza çarpıyoruz”
X X X
Adaletsiz demokrasi olmaz.
Konfüçyüs, “Adalet, kutup yıldızı gibi yerinde durur. Geri kalan her şey, onun etrafında döner” diyor.
7’inci yüzyıldan gelen bir Çin şiirine, Can Yücel’in çevirisiyle kulak verelim şimdi:
“Davacı zengin, davalı yoksulsa
Zenginden yana işler yasa
Davacı yoksul, davalı zenginse
Davalıda kalır yine nisalı(tartışmalı) arsa
Davacı da davalı da zenginse davada
Özür diler çekilir aradan kadı
Davacı da davalı da yoksulsa, bak
Yalnız o zaman işte yerini bulur hak”
X X X
1972 yılından beri gazeteciliğin her branşında görev yaptım ama gazeteciliğin en çok muhabirlik yanını sevdim. Ne yazık ki günümüzün yeni gazeteciliğinde muhabirlik de bitti. Kes, yapıştır ve ajansçılık yaşasın!
Aklıma hemen bir süre önce Bandırma Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaşadığım ve köşe yazısı olarak kaleme aldığım bir doktor skandalı geliyor. Söz konusu doktor(!), bana, “Yazdığın yazının haber değeri yok!” demişti. Ben bu adama, “O bir köşe yazısı. Sen ne anlarsın, haberden, köşe yazısından? Senden gazeteciliğimi öğreneceğim?” demiştim.” Yine diyorum.
X X X
İnsansız doğa olur ama doğasız insan olmaz.
İnsan, doğayı katletmeyi sürdürüyor.
Bir Kızılderili şiiri şöyle der:
“Sen hiç dalına küsen ağaç gördün mü kardeş?
Ya da dikeninden, yaprağından utanan gül?
Su, toprağa, tohuma gönül koyar mı hiç?
Rüzgâr, kıskanır mı yağmuru, bulutu?
Hangi kuş, aç bırakır, açıkta koyar yavrusunu?
Hangi kurt, başka bir kurda acı verir?
Köpek bile yalamaz mı sevdiğinin yarasını?
Bilmez mi çiçek arının, arı çiçeğin hatırını?
Sen hiç işkence yapan aslan gördün mü kardeş?
Ya da hangi sincap, kırmıştır komşusunun kalbini?
Hangi hayvan, ilk önce sevdiğine kıyar?
Milyonlarca farklı böcek türü var yeryüzünde?
Kaçı savaşmıştır birbiriyle, kaçı katliama uğramıştır?
Kaç aslan, gökyüzünde özgür diye taşlanmıştır?
Sen hi., yalan söyleyen yıldız gördün mü kardeş?
Ya da başkasının kederine keyiflenen yakamoz?
Hangi dağ, eteğindeki köyü üzmüştür?
Ve hangi ırmak ihanet etmiştir, aktığı denize?
Sadece insandır, insanın cehennemi
İçindeki ateşte en çok kendi kavrulan…
Yaşıyor, kötülük ede ede
Yaşıyor, kötülük bula bula…”
