Dere tepe, dağ ova dolaşmasını seven tek gözlü bir adam ile gerçekleri kabullenemeyen, doğruları hissetmeyen ve hissetmek istemeyen, gerçek körlerin hikayesi. Görmedikleri için görenleri de kendilerine benzetmek için karşısındakinin gözlerini çıkartmaya uğraşanların hikayesi bu
* * *
Tek gözlü adam yürür yürür gidermiş, gider gider yürürmüş. Bir gün uzaklarda renkleri karmakarışık bir köy görmüş, alacalı bulacalı garip bir köy. Yaklaşmış köye doğru, yolları bir tuhaf, evleri bir tuhaf, insanları bir tuhafmış köyün
Girince köyün içine, anlamış meseleyi. Körler köyüymüş burası. Kadınların, erkeklerin, çocukların velhasıl herkesin sımsıkı kapalıymış gözleri
Gezginci adam karar vermiş burada yaşamaya,
"Hiç değilse benim bir gözüm var" diyormuş.
"Körler ülkesinde şaşılar kral olur derler. Ben de bunların başına geçer yaşarım."
Körlerin gözleri yokmuş amma, elleri, kulakları, burunları çok hassasmış. Kendilerine göre kurdukları bir düzen içerisinde yuvarlanıp gidiyorlarmış. Adam şaşkın şaşkın bakıyormuş. Onların yürümeleri, konuşmaları doğrusu pek başka türlüymüş
Bir gün körlerden biri, ötekinin malını aşırmış. Sadece tek gözlü adam görmüş bunu, bağırarak ilan etmiş:
"Filanca, malını çaldı falancanın"
Körler:
"Nereden biliyorsun o kadar uzaktan duyulmaz ki"
"Ben duymadım, gördüm. Gözüm var benim, görüyorum."
Körler, göz diye, görmek diye bir şey bilmiyorlarmış. Uzun yıllar içinde çoktan unutmuşlar bu hissi:
"Ne demek görme, nasıl görüyorsun yani, duyulmayacak mesafeden anlıyor musun ne olup bittiğini? İnanmayız, seni imtihan edeceğiz."
* * *
Adamı almışlar uzakça bir yere dikmişler. Tecrübeleriyle biliyorlarmış o uzaklıktan hiçbir şeyin işitilmeyeceğini:
"Anlat bakalım, şimdi biz ne yapıyoruz."
Adam anlatmış:
"Oturuyorsunuz, konuşuyorsunuz. Şu ayağa kalktı, bu elini oynattı, beriki bacağını sallıyor."
Derken, körler bir evin içine girmişler ve bağırmışlar:
"Anlat bakalım biz ne yapıyoruz"
" İçeri girdiniz göremiyorum ki"
Körler bilmedikleri için içeri girmenin ne olduğunu:
"Ne olmuş yani içeri girmişsek. Elli santim fark etti, anlat anlat"
"Arada duvar var göremiyorum."
"Sen atıyorsun, demin tesadüf etti, bak şimdi bilemiyorsun."
"Çıkın şimdi dışarı söyleyeyim."
"Bu kadar uzaktan duyunca; ha içerisi, ha dışarısı ne fark eder yani!"
" Ben duymuyorum, ben görüyorum."
"Öyle şey olmaz, sen de bir bozukluk var, saçmalıyorsun. Acayip şeyler söylüyorsun, hekime muayene ettireceğiz seni."
* * *
Adamı yaka paça köyün hekimine götürmüşler. Hekim de kör tabi. Elleriyle yoklamaya başlamış adamı. Yoklamış, yoklamış ve parmaklarını adamın yüzünde gezdirirken:
"Buldum, bozukluk burada"
Adamın açık olan gözünü kastediyormuş hekim:
"Saçmalaması bundan dolayı, ben hallederim, düzeltirim onu"
* * *
Ve
`Körler Ülkesinde` kral olmaya kalkan gezgin, zor bela kurtarır kendini oradan.
Tıpkı ülkemizdeki gibi; gördüklerini anlatmaya kalkanların bu duygularını anlayamayanlar, görenleri anlayamadıkları için de saçmalıyor sanırlar. Onları da düzeltip kendilerine benzetmek için (!) gözlerini çıkartmaya uğraşırlar