SAYIN Başbakan, Yeşilay sempozyumunda, 1920 yılında çıkartılan ilk 5 kanundan biri olan ve alkollü içkileri yasaklayan `Men-i Müskirat Kanunu`nu örnek gösterdi
Tek parti iktidarı döneminde ise yürürlükten kaldırıldığını beyan etti..
Tek parti dediği `CHP` idi
Daha sonra ne dedi Sayın Başbakanımız?
"Zaman zaman bu konuda vergiler artıyorsa kusura bakmasınlar mecburuz. Yani ÖTV`lerde bizim petrol kuyularımız olmadığı için en önemli gelir kaynağımız da bu. Onun için üzerinde çalışıyoruz. Vatandaşımızın da sağlığı için çalışıyoruz"
Arkasından, alkollü bir sürücünün yaptığı kazada ölen `alkolsüz` sürücünün günahının ne olduğunu soruyor
İstatistiklere göre elde edilen veriler bunun doğruluğunu da kanıtlıyor
"Hırsızın hiç mi suçu yok" demek de geliyor içimden
* * *
"ALKOLLÜ içki reklamlarına ilişkin kapsamlı düzenlemeler yaptık. Şimdi de gazeteler bunlar üzerinde de reklamların yapılmasını yasaklama çalışması üzerinde arkadaşlarım çalışıyor. Kısa zamanda gazetelerde de bu reklamların yapılmasını engelleyeceğiz."
Bu cümleler de Sayın Başbakanımıza ait
Bir önceki paragraftaki sözlerinden de anlaşıldığı gibi, vergi gelirlerinin büyük bir bölümü `alkollü içkilerden` elde ediliyor
Petrol kuyularımız yok!
Ayran`dan alacağımız vergileri düşünmeye başladım!
"Milli içkimiz `Ayran` dedi Sayın Başbakanımız
Ayran üzerine `Google`de biraz gezinti yaptım
Meğer ayranın `Türküsü`, hatta ilginç bir hikayesi bile varmış (!)
* * *
ABD`nin isteği ve NATO`ya üye olmak için Tuğgeneral Tahsin Yazıcı emrinde 5 bin asker Kore`ye gönderilmiş.
Türkiye savaşı standart 5 bin kişiyle sürdüreceğine söz verdiği için eksilmeler oldukça asker göndermeye devam etmiş ve savaşın Türkiye`ye faturası 717 ölü 5247 yaralı 229 esir 167 kayıp olmuş.
Bu da ABD`den sonra en fazla kayıp veren ülkenin Türkiye olduğunun göstergesiymiş.
Her taraftan ateş yağmakta tam bir cehennem misâli.
Bu arada şarapnel parçalarından biri de gelip Aziz`i buluyor ki, hem de yapayalnız.
Düştüğü yerde kalıyor. Aziz eli yüzü paramparça esir kampına götürülür.
Canı kurtuluyor kurtulmasına ya Aziz eski Aziz değildir artık. Radyo bültenlerinde kayıp listeleri okunur, birliğine gelemeyenler arasında Aziz`in de adı vardır.
Cemile vurulmuşa döner.
Herkes birbirini avutmaya çalışsa da Aziz`in artık dönmeyeceğine çünkü onun öldüğüne inanırlar.
Ama Cemile hiç ümidini kesmemiştir, "Aziz ölmedi, ölse künyesi bulunurdu" diye diye aradan yıllar geçer ve tek bir haber çıkmamıştır Aziz`den.
Günlerden bir gün Cemile çeşme başında yayığı almış önüne ayran yapıyormuş. Başını kaldırdığında bir atlının yoldan sapıp çeşmeye doğru geldiğini görmüş.
Cemile kafasını önüne eğip göz ucuyla da yabancıya bakmış. Yüzü gözü yara bere içinde olan yabancı Cemile`den bir tas ayran istemiş.
Cemile de yabancıyı terslemiş, çünkü yabancı ayranı sözle değil türkü çağırarak istemiş. Cemile de ayran vermek istemediğini yine türkü ile yanıtlamış. Karşılıklı türkü düeti başlamış.
Türkünün sonunda yabancının Aziz olduğunu anlamış Cemile.
Anlıyor da ayran yayığını bir yana, bakracı bir yana atıp boynuna sarılmış Aziz`in.
Yılların özlemini bir türküyle dillendirip, iki sevgilinin kavuştuğu bu türkünün ilk iki kıtasının sözlerine bakalım...
Aziz:
Uzak yollardan da kıvrandım geldim
Tatlı dillerine eğlendim kaldım
Gelin bu ayranı tazemi yaydın
Hüda`nın aşkına doldur ayranı
Cemile:
Uzak yolların vefası mısın
Ak alnımın da sen cefası mısın
Yaydığım ayranın kahyası mısın
Anamdan habersiz vermem ayranımı.
Ben de yazılanların yalancısıyım
Saygıyla, sağlıkla, sevgiyle kalın
