ÖNDER BALIKÇI

Tarih: 13.08.2013 00:00

MUHABİRLİK SİZLERE ÖMÜR

Facebook Twitter Linked-in

Bir süre önce yayınlanan "Bir Medya Analizi" başlıklı yazım ilgi gördü. Takdirlerini belirten tüm okurlarıma teşekkür ediyorum. Bu yazımda da konuyu sürdürmek istiyorum.
 Gazeteci kökenli patronların yerini holdingler alıp, "Medya-siyaset-ticaret" üçgenine, son yıllarda "tarikat" de karıştı. Devlet ihalelerine giren holdinglerin, hükümetleri eleştirmeleri mümkün mü? Yıllar önce Antalya`da, Türk ve Alman gazetecilerin katıldığı bir yerel medya panelindeydim. Burada yaptığım konuşmada, ülkemizdeki yaygın medya sahiplerinin, devlet ihalelerine katıldıklarını da vurgulayınca çok şaşıran Alman meslektaşlarımız, "Bizim ülkemizde, medya kuruluşlarının sahiplerinin, devlet ihalelerine girmelerine kesinlikle izin verilmez" demişlerdi.
"Medya-siyaset-ticaret-tarikat" dörtgeni, ülkemizdeki yaygın medyada meslek ilke ve ahlâkına büyük darbe vurdu. Amaç, halkın gündemi ve gerçek sorunları olmayıp, suni gündemlerle gazetecilikten uzaklaşmak olunca, muhabirlik de öldü. Halkın nabzını tutarak, sorunlarını dile getirme konusunda en önemli görevi yerine getiren muhabirler, bir anda geri plana atıldı.
Muhabirlik, gazeteciliğin en önemli unsurudur, oysa. 1960`lı yılların sonlarına dek gazeteci kökenli patronların yönetimindeki yaygın basın organlarında muhabirlere, köşe yazarlarından bile fazla önem verilirdi. Birçok muhabirin ismi, okurlar tarafından çok iyi bilinirdi. Şimdi muhabirlik unutuldu, muhabirlerin yerini, ajanslardan ve internetten gelen haberler alınca, gazetelerde "özel haber", "haber atlatma" diye bir şey kalmadı.
Gazetecilikte, yazılan haberlerden çok yazılmayan haberler çok önemlidir. Holdinglerin yönetimindeki yaygın medyanın, müthiş bir otosansür ve "haber karartma" içinde bulunduğu gerçeği ortada. Bir süre önce, bir sohbette, ülkemizdeki yaygın basın organlarından birinin genel yayın yönetmenliğini yapan bir gazetecinin, bir değerlendirmesine tanık olmuştum. Şöyle demişti, bu genel yayın yönetmeni:
"Bana, gazetenin patronları tarafından, `şunu yazın, bunu yazmayın` diye en küçük bir uyarı gelmez. Çünkü ben, hangi haberin veya yorumun, patronumuzun çıkarlarına uygun olup olmadığını zaten bilirim!"
Bundan güzel otosansür uygulaması olur mu? 
Bir ülkede eğer gazeteciler, köşe yazarları, siyasi iktidarın baskısıyla işlerinden oluyorlarsa, o ülkede basın özgürlüğünden söz edilebilir mi?
Bu ortam ve koşullarda, son yıllarda Türkiye`nin, dünya ülkeleri  basın özgürlüğü sıralamasında  sürekli gerilemesi hiç de sürpriz değil!

Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —