Telefonum çaldı. Benimle konuşan, yeğenimin ilkokul ikinci sınıfa giden kızı Aynur Deniz idi. Derdini üç cümle ile kısa ve net olarak anlattı. ‘Allaaddin dede..! İngilizce ödevinde anlamadığım yerler var. Bana yardım eder misin?’ Üç cümleyle de ben karşılık verdim: ‘ Tamamdır!.. Neredesin?.. Geliyorum.’ Bu yazının omurgası saydığım Aynur Deniz’in ödevine ileriki paragrafta değinmek üzere birçok kişinin üzerinde durduğu dil ve eğitime dair genel kültür ve güncel sınırında birkaç söz etmenin benim için görev, okur için de faydalı olacağına inanıyorum. İster yabancı dil, ister anadilimiz, isterse de uzaylıların konuştuğu dil olsun, hepsi ‘şifre-deşifre’ formülü ile çalışır. Duyduğumuz, okuduğumuz her ses, söz, veya cümle yalnızca tonlama-vurgulama (ses şiddeti) ve beden dili ile anlam kazanmayıp, mekanın, zamanın, konuşma konusu ve konuşmacıların özelliğini de içine alacak bir şifre olarak beynimize ulaşır. Sağlıklı bir beyin bunu saniyeler içinde değerlendirip, bir sonuca, deşifreye (çözümlemeye) ulaşır ki, artık iletişim başlamıştır. Anlam her zaman cümlenin (ifadenin) kendisi de olmayabilir. Örnek verirsek: ‘ Şu anda bisikletimi tamir ediyorum.’ ifadesini okur okumaz, ‘ Ben sizinle balık tutmaya gelemem' anlamına gelebileceğini konuşmanın geçtiği, zamanı, mekanı, konuşmacıları ve konuşmanın konusunu bilmeden kaçımız tahmin edebiliriz ki?
Gerek bildiğimiz, gerekse öğrenmeye çalıştığımız dillerin ortak işleyiş metodudur ‘uyarım-tepki’ (sitimulus- respond) Örnek; ‘Hemen makineyi kapat!’ ‘ Anlaşıldı!’ / ‘Günaydın!’ ‘Günaydın!’ Verdiğiniz günaydın mesajına karşılık (tepki) alamadığınızda aksayan, ortadan kaybolan sadece bir dilin işletim sistemi midir?...Dili yaşatan salt gramer (dilbilgisi) kuralları değildir. Birlik, dayanışma, erdem, akıl, bilim ve sanat ortamının sürdürüldüğü toplumlarda dil yaşar ve gelişir. Bir milletin tarih boyunca yapıp ettikleri ve karakteri olan kültürün içinde eridiği potadır dil. Tüm bu değerlerin sistematik bir düzen ve ilkeler dahilinde nesillere kazandırılmasının adı da milli eğitim olmalıdır. Oysa bugünün perspektifinden eğitime baktığımızda görülen gerçek hiç de tanımlardaki gibi olmayıp, tam tersi, kapkara bir manzaradır.
Açlıktan dersliklerde bayılan çocuklar, ekonomi bahane edilerek zorlaştırılan, kaldırılan servisler, sebebini yapay zekanın bile tahmin edip, anlayamayacağı sürekli yaz saati uygulaması inadı ile sabahın köründe, akşamın karanlığında yollara dökülen öğrenciler, mülakat zulmü ile hakları yenen, eğitimin de içinde olduğu hemen her alanda görülen plansızlığın, denetimsizliğin ve ilkesizliğin sonucunda ıstırap içindeki eğitimcilerin feryatları, özelleştirmelerle eğitim kaygısından çok, ekonomik hedeflere yönelen ve günümüzün ekonomi, bilim, sanat ve teknoloji ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak dini boyuta kayan okullar, eğitim muktedirlerinin cumhuriyetin temel direği kabul edilen ilkelerini sorgular halde bulunarak hiç de tekin olmayan niyetlerini dini de kalkan yaparak ve göğüslerini gererek söylemeleri, sağlık ve temizlik koşullarının tartışma ve endişe yarattığı, yetersiz, güvensiz ve pahalı barınma (yurt) alanları ve pul olan öğrenci kredileri...
Toplum olarak hepimiz için eğitim alanında olup bitenler yeter derecede üzüntü ve kaygı kaynağı iken; çeşitli okullarda ve yabancı dil ağırlıklı bir lisede ‘main course’ gibi (okuma, yazma, dinleme, konuşma) yetenek derslerini vermiş, Milli Eğitim Müdürlüğü’nün Avrupa Birliği Hareketlilik Programları gereği Ar-ge biriminde çeviriler yapmış, yetişkin eğitimi hizmeti veren Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü’nde Avrupa standardı olan, A1, A2 ve A3 programlarında İngilizce kurslar vermiş, Erdek’in dalış noktalarını sualtında görüntüleyerek ve İngilizce olarak bizzat seslendirip, resmi kanalla yurt dışına gönderilen tanıtım filmini yapan ve şu anda emekli bir yabancı dil öğretmeni olarak; Aynur Deniz’in ilkokul ikinci sınıf alıştırma kağıdında konuşma kutucuğunun içinde İngilizce ‘bir balon remi çizin’ (draw a balloon picture) ifadesinin karşılığı olarak verilmiş üç resmin içinden yazılı ifadeye uyanı Aynur ve ben seçemedik. Karekodu okuyarak doğru cevabı söyleyen akıllı telefona minnettarım. Yetişkinlerin bile karmaşa içine düşeceği kalitesiz çizimler ve tekniklerle hazırlanmış egzersizlerin olsa olsa yabancı dilde bıktırıcılığın ve yılgınlığın milli eğitim modeliyle sahneye konmasının en güzel örneğidir.
Para kazanmanın en büyük başarı kabul edildiği günümüzde, eğitimin önceliğinin de gerekli gereksiz ansiklopedik bilginin istifçiliği ve ezberciliği ile, çocuk ruh sağlığının öğrenmeye dair (pedagojik) ilkelerini yok sayarak, dört-altı yaş gurubuna dönük soyut din eğitimine dair ısrarları cumhuriyetin çağdaşlaşma ve sürekli bilimsel gelişmeyi hedefleyen, kazandığı ruhsal, bedensel ve ahlaki üstünlükle kendine, çevresine, topluma ve insanlığa faydalı bireyler yetiştirme şiarı (amacı) ile kıyasladığımızda eğitimde bugün yaşadığımız kasvet daha görünür ve üzücü hal alır.
Kurumsallığın şaşkına döndüğü bu ahval ve şerait (gidişat ve durum) içinde, yeni nesilleri çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkaracak, akıl, bilim ve erdemi rehber edinmiş eğitim emekçilerinin öğretmenler gününü kutlarım. Esen kalın.