Dünyada basın özgürlüğü sıralamasında en alt sıralara yerleştiğimiz şu günlerde 10 Ocak Gazeteciler Günü´nü kutluyoruz.
Cezaevleri gazeteci dolu, basın özgürlüğü iyice cılızlaşmış. İyi yetişmiş, donanımlı dürüst, başarılı gazetecilerin iş bulamaları nedeniyle Youtube kanalına sığınmak zorunda bırakıldığı bir ülkede 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü´nü kutluyorsak, kutlu olsun!
Değerli okuyucularım, öncelikle şu konuya açıklık getirmeliyim. Ben ?Çalışan Gazeteci´ değilim, resmi evrak üzerinde ?Gazete Patronu?yum.
Nedenine gelince. Erdek gibi küçük ilçelerde yayımlanan gazetelerin basıldığı matbaaların patronu, baskı ustası ve gazetecilik görevi birlikte yürütülmektedir.
Rahmetli babam Tuncay Ertan ve rahmetli dayım Ahmet Öksüzoğlu´nun ortaklığında 1975 yılında kurularak yayın hayatına Yeni Erdek Gazetesi adıyla adım atan gazetenin, 1990 yılından bu yana şahsım tarafından yayımlanmasına devam edilmektedir.
Harflerin kumpasla dizildiği, ?Sallama? tabir edilen baskı makinesinde çırak olarak çalışarak öğrendiğim gazete basım işinde, yıllar yılları kovaladı ve önce babam, ardından dayım rahmetli oldu. Babamın ve dayımın tırnaklarıyla kazıyarak kurduğu gazeteyi ve matbaa işini devam ettirmek bana kaldı.
Devletimizin istediği tüm koşulları (vergi mükellefi vb.) yerine getirerek resmi evraklara göre işimin patronu oldum. 33 yıl kesintisiz Bağ-Kur primi ödedim. İş hayatına öncelikle adım atabilmek adına öğrenim hayatımı ilkokul mezunu olarak sonlandırmama rağmen, ?Gazetecilik? mesleğimde devletime aralıksız olarak ödediğim 25 yıl SGK priminin devamında ?Süresiz Basın Kartı? sahibi oldum.
Şimdi bakıyorum, güzel Türkçemizi kullanmayı bilmeyenleri, sahada habere ulaşmak yerine ?kopyala-yapıştır? yöntemiyle buldukları haberleri kendilerine aitmiş gibi servis edenleri gördükçe üzülüyorum. Buradan emek hırsızlarına sesleniyorum: Beyler, nasıl oluyor da bu haberler senin, sizlerin oluyor?
Şimdi sizlerle perşembe günü akşamı yaşadığım bir olayı gazeteci olarak paylaşmak istiyorum:
Balıkesir Valiliği haber bülteninden, Erdek ile ilgili bir haber geçildi, biz de bu haberi yayınladık. Bu haberi yayımlamadan önce, bir gazeteci olarak haberin içeriğini araştırmak üzere Erdek Jandarma Komutanını telefonla aradım, telefon meşgul çalıyordu.
Daha sonra bana dönüş yapılarak, neden ve niçin aradığım soruldu. Ben de bize valilik bülteninden gelen haberin içeriği hakkında bilgi edinmek istediğimi söyledim. Şahsıma Erdek Jandarma Komutanlığı nöbetçi subaylığınca bilgi verileceği bildirildi. Ben bir gazeteci olarak zaten olayı biliyorum, hem de isim ve soyadlarına kadar. Kimseyi çiğnemeden, zorda bırakmadan ayrıntılı bir haber yapmak istiyordum. Gazetem baskıya girinceye kadar haberi beklettim. Daha sonrasında haberi Valiliğin haber bülteninden geldiği gibi yayınladık. Okuyucularımız haberi okudu ama sanki Erdek´te yaşanmış bir haber olarak algılandı. Şimdi sizlere soruyorum, ben gazetecilik mi yaptım?
Ne Düzler´de operasyon yapıldığını, ne de karı kocanın gözaltına alındığını yazabildim. Bu haberin doğrusunu öğrenmek, okuyucularımıza doğru olarak aktarmak istememiz kadar doğal bir şey var mıdır? Biz gazeteciler, doğruyu öğrenip, yazamazsak, okuyucularımız doğruları nasıl öğrenebilecek?
Üstadımız, merhum gazeteci Çetin Emeç´in söylediği gibi, ?Ben yazmazsam, o yazmazsa, kim yazacak?´
Ben ve ailem ekmeğimizi yıllardan beri Yeni Erdek Gazetesi´nden kazanıyoruz. Hiçbir zaman okuyucularımıza yalan yanlış bir haber okutmadık, okutmayacağız da. Bu böyle biline!