Geniş anlamı ile manzara ve görüş anlamına gelen peyzaj; görüntü olarak hoş olmayan alanların
güzelleştirilmesi, doğal güzelliklerin bir sanatla sergilenmesi, tarih, kültür ve tabiat arasındaki dengeli ve
kabul edilir bir bağlantı ile insanı doğaya yakınlaştıran, ihtiyaç duyduğu tabiat manzarasını ve hissiyatını,
estetiği, işlevselliği, ekolojiyi, coğrafyayı ve bilimi de dikkate alarak oluşturma sanatıdır.
Doğal ve kültürel peyzaj ekseninde, kırsal, kentsel, endüstriyel, turistik peyzajın yanında orman,
yol, deniz, mehtap, ve nehir gibi çeşitli temalarda türlerin olduğu, sanat, bilim, kültür, ekoloji, biyoloji, coğrafya, insan psikolojisi ve çevre bilinci gibi kavramların da içini doldurarak icraatta bulunan peyzaj sanatının saymakla bitmeyecek uygulama alanlarının, korular, parklar, bahçeler, ören-mesire yerleri, refüj,
ve kavşaklar, yollar, mezarlıklar, spor alanları, bina kompleksleri, meydanlar ve çay bahçeleri gibi mekanların en vazgeçilmez, ve en dikkati çeken malzemeleridir bitkiler.
Her ne kadar malzeme, materyal olarak çağrılsalar da; yapı malzemeleri, tenteler, spot lambalar, parkuleler, direkler, tabela-pano askılıkları, ferforje ve ahşap eşyalar,saksılar gibi kullanacağınız, gerekirse unutacağınız varlıklar değildirler. Gelişirler, hastalanırlar, çoğalmak isterler, beslenmeye, ilgiye-bakıma ihtiyaç duyarlar, zamanla büyüyecekleri ise hiç düşünülmez. Bizim anladığımız, fark ettiğimiz anlamda tepki vermedikleri-veremedikleri için bolca zulüm de görürler. Kamunun parasını harcayarak kamyonlar dolusu çeşitli bitkileri, çiçekleri, fidanları ve ağaçları, biraz önce uzun uzun tanımladığımız peyzajın uzağından bile geçmeyecek şekilde, her buldukları boşluğa, sağına soluna bakmadan, hele hele kafalarını kaldırıp, büyüyecekleri istikamete, “gök yüzüne” hiç bakmadan, balkonların, elektrik tellerinin altına, iki insanın yan yana yürüyemeyecekleri dar kaldırımlara, duvar diplerine, yaz-kış tıkanan arterlerin ortalarına, dalgaların dövdüğü, tuzlu suyun bastığı mekanlara, tabiatın gerçeklerini görmeyen, halkın fikrini sormayı zül sayan birilerinin Erdek’in tarihini, kültürünü, ekolojisini, umursamadan, masa başında kurdukları hayalin sonunda arada bir (!) yeniledikleri bitki örtüsünün başında gelen, odununun yanmadığı, kullanılmadığı, meyvesinin olmadığı, üzerinde bir kuş yuvası görmediğim, gölge bile vermeyen palmiyeleri ve bazı istilacı türleri çınarlar, cevizler, iğdeler, zeytinler, ıhlamurlar ve akça ağaçların bir kenara çekilerek, kurutularak duvar misali her yere dikilmesinin izahatını, yapay görüntüleri kalıcı zanneden, bu uygulamanın peyzaj dehası mimarlarına bırakıp, her köşe başında, bina diplerinde, park ve meydanlarda, kaldırımlarda odun muamelesi gören, cehaletin adeta bir ritüele (törene, adete) ve obsesyona (takıntıya) dönüştürdüğü, “budama” geleneği ile birlikte, zamanın, tabiatın, ve Sünnetullahın (ilahi kudret ve tabiat kanunlarının) sanat varlıkları olan ağaçların Erdek’te peyzajın aldığı boyut ile rahatlatıcı, güzelleştirici, olmaktan öte, korku filmlerinin zombi yaratıklarına dönen, insan ve tabiat etkileşiminin koptuğu, canlı olmanın, canlılığın hiçe sayıldığı, bir coğrafyadaki ağaçların dillendirdiği bu çile, Tabiatın, Tarihin, ve Tanrının hoş görmeyeceği, bir trajediye dönüşmüş haldeyken, dördüncü “T,,olan Toplumun böylesi duyarsız kalışının bedeli ekonomide ödenmeye başlandı bile.
Zeytini ve zeytin yağını gelecekte kaç liraya yiyeceğimizi düşünmesek de olur. (!) Yüzlerce yılda bugünkü halini almış, zeytinliklerin, ve şehrin keşmekeşinde kendi derdine düşen toplumun dikkatinden kaçan o mazlum ağaçların adına, sorumu 31 mart sonrası için Erdek’i yönetmek hayali ile kollarını sıvayan sayın adaylara yönelik bu köşede kayda geçirmek istiyorum. “ Bu döngüye nasıl müdahale edecek ve ne tür önlemler alacaksınız ?”
“ Manzaraya hep olumsuz yönden bakıyorsun, hiç mi güzel bir taraf yok ?” diyenlere aklımda olanı açık edip, bitireyim. Dronlar uçurup, birkaç saat, birkaç gün kalıcılığı olan, kaymak görüntüler, süper lüks kuşe kağıt baskılı tanıtım kitap ve broşürleri, yüksek renk çözünürlüklü ( HDR) fotoğraflarla, kültüründen, kendine has olmaktan uzaklaşmış, kırsalı, dereleri, denizleri çöp dolmuş, tarlaları, ören ve mesire yerleri talanın, yıkımın eşiğine gelmiş, turizm gibi bir endüstride tüm vizyonunu kaybetmiş bir coğrafyayı balık gözü
merceklerle gökyüzünden kuş bakışı çekip parlatmak olsa olsa bütün bu mezbeleliğin üzerine tüy dikmek olacaktır.
Akıl bilim ve erdemle yaşanacak, sağlık dolu bir yıl dileğiyle, esen kalın.