BEDİRHAN AYDIN

Tarih: 23.08.2014 17:33

Rahmân, Rahîm olan Allah`ın ismiyle

Facebook Twitter Linked-in

1-Yâ, Sîn.(1)
2-Hikmetli Kur’ân’a yemîn olsun!
3-Şübhesiz ki sen, elbette peygamberlerdensin.(2)
4-Dosdoğru bir yol üzerinde(sin).(3)
5-(Bu Kur’ân) Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen), Rahîm (çok merhametli olan Allah)’ın tenzîli (parça parça indirmesi)dir.
6-Tâ ki, (fetret devrinde) babaları korkutulmamış, kendileri de gaflet içinde(kalmış) kimseler olan bir kavmi korkutasın!
7-Celâlim hakkı için, onların çoğunun üzerine (azab husûsundaki) söz hak olmuştur; artık onlar (küfürlerindeki inadları sebebiyle) îmân etmezler.
8-Muhakkak ki biz onların boyunlarına halkalar geçirdik; öyle ki o (demir halkalar) çenelerine kadar (dayanmış)tır; bu yüzden onlar başları yukarı kalkık kimselerdir.
9-(İsyanlarındaki ısrarları yüzünden) önlerinden bir sed, arkalarından da bir sed çektik de onları(n gözlerini) perdeledik; artık onlar görmezler.
10-(Habîbim, yâ Muhammed!) Onları korkutsan da, korkutmasan da onlar için birdir; îmân etmezler.
11-(Sen,) ancak Zikr’e (Kur’ân’a) tâbi‘ olan ve gıyâben (görmediği hâlde)Rahmân’dan korkan kimseyi korkutabilirsin! İşte onu bir mağfiret ve güzel bir mükâfâtla (Cennetle) müjdele!
12-Şübhe yok ki ölüleri ancak biz diriltiriz! Hem önceden işledikleri (amelleri)ni ve (geride bıraktıkları) eserlerini yazarız. Ve (olmuş, olacak) herşeyi apaçık beyân eden bir kitabda (Levh-i Mahfûz’da) kaydetmişizdir.
13-Onlara şu şehir (Antakya) halkını misâl getir! Hani oraya (Îsâ’nın gönderdiği) elçiler gelmişti.
14-O vakit onlara o iki (elçi)yi göndermiştik de o ikisini yalanladılar; bunun üzerine (onları) üçüncü (bir elçi) ile takviye ettik de (onlar:) “Gerçekten biz size gönderilmiş elçileriz” dediler.
15-(Şehir halkı:) “Siz de ancak bizim gibi bir(er) insansınız; hem Rahmân hiçbir şey indirmemiştir; siz ancak yalan söylüyorsunuz” dediler.
16-(Elçiler) dediler ki: “Rabbimiz biliyor ki, şübhesiz biz, gerçekten size gönderilmiş elçileriz.”
17-“Ve bize düşen, ancak apaçık bir tebliğdir.”
18-(Şehir halkı:) “Doğrusu biz, sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Yemîn olsun ki, eğer (bu söylediklerinizden) vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşla öldürürüz ve bizden size gerçekten elemli bir azab dokunur” dediler.
19-(Elçiler:) “Uğursuzluğunuz sizinle berâberdir. Size nasîhat verildiği için mi(uğursuzluk sayıyorsunuz)? Hayır! Siz haddi aşan bir kimseler topluluğusunuz” dediler.
20-Derken şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi; dedi ki: “Ey kavmim! (Bu) elçilere uyun!”(1)
21-“Sizden (tebliğlerine karşılık hiç)bir ücret istemeyen (bu) kimselere tâbi‘ olun; çünki onlar hidâyete ermiş kimselerdir.”
22-“Hem ben neden, beni yaratana ibâdet etmeyeyim? Hâlbuki (hepiniz) ancak O’na döndürüleceksiniz.”
23-“Hiç (ben), O’ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer Rahmân (olan Allah), bana bir zarar (vermek) istese, onların şefâati bana bir fayda vermez ve beni kurtaramazlar.”(2)
24-“Şübhesiz ki o zaman ben, elbette apaçık bir dalâlet içinde olurum.”
25-“Doğrusu ben, sizin Rabbinize îmân ettim; artık beni dinleyin!”
26, 27-(Kavmi ise onu taşa tuttular ve öldürdüler de kendisine:) “Cennete gir!” denildi. (O da:) “Keşke Rabbimin bana mağfiret ettiğini ve beni ikrâmedilenlerden kıldığını kavmim bilselerdi!” dedi.
28-Ondan sonra (Habîbü’n-Neccar’ın öldürülmesinin ardından) onun kavminin üzerine gökten hiçbir ordu indirmedik; indirici kimseler de değildik.
29-(Onların cezâsı) sâdece (korkunç) bir ses oldu; öyleki onlar (hayat cihetiyle) o anda sönüveren kimseler kesildiler!
30-Yazıklar olsun o kullara! Kendilerine ne zaman bir peygamber gelse, mutlaka onunla alay ederlerdi.
31-Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice nesilleri (böyle zulümleri sebebiyle) helâk ettik; muhakkak ki onlar (bir daha) kendilerine dönüp gelmezler.
32-(Onlar, mahşer günü) hep birlikte ancak huzûrumuzda hazır bulundurulan kimseler olarak, toplanacak olanlardır.
33-Hâlbuki o ölü yeryüzü de (öldükten sonra dirilme husûsunda) kendileri için bir delildir. (Biz) onu dirilttik ve ondan dâneler çıkardık da bundan yiyorlar.
34-Hem orada hurmalıklardan ve üzüm bağlarından nice bahçeler yaptık(1) ve orada gözelerden (pınarlar) akıttık.
35-Tâ ki onun mahsûlünden yesinler! Hâlbuki onu (o mahsulü) elleri yapmamıştır. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
36-Pek münezzehtir O (Allah) ki, yerin bitirmekte olduklarından ve(insanların) kendilerinden ve bilemeyecekleri şeylerden (nice) çiftleri, onların hepsini yaratmıştır.
37-Onlar için (kudretimize) bir delil de gecedir. Ondan gündüzü soyup alırız; bir de bakarsın ki, onlar karanlıkta kalıvermiş kimseler olurlar.
38-Güneş de kendine mahsus bir yörünge içinde akıp gider. Bu, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen), Alîm (herşeyi hakkıyla bilen Allah)’ın takdîridir.
39-Aya da (kendi yörüngesinde birtakım) menziller takdîr ettik; nihâyet (bir menzilinde de eğrilmiş) eski hurma dalı gibi olmuştur.(2)
40-Ne güneşin aya yetişmesi (ona çarpması) kendisine (takdîr edilen nizâma)lâyıktır, ne de gece, gündüzü geride bırakıcıdır. Çünki her biri (bir itâat ve heybet altında ayrı) bir yörüngede yüzerler.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —