Kur´ân, Hz. Peygamber´e yirmi üç senelik zaman diliminde belirli aralıklar halinde ramazan ayında indirilmiştir. Kur´ân´da yer alan ifade-kavramlar Hz. Peygamber´in ve diğer muhatapların yaşam tecrübelerindeki değişken ve hareketli yapıya paralel olarak nâzil olmuştur. Daha doğrusu, Mekke ortamındaki genel gidişat ayetlerin üslubuna doğrudan etki etmiştir. Mekke´de inen ayetlerin içeriğine bakıldığında, ayetlerin muhteva ve fonetik yapısı dikkat çekmektedir. Mekke döneminde nâzil olan ayetlerde, özellikle Allah´ın ilahlığına eşlik eden başka kutsal varlıkların olmadığına yönelik ifadeler göze çarpmaktadır. İlk planda, Allah dışında kutsal görülen varlıklar, Kur´ân´da eleştiri konusu edilmemiştir. Bunun düşünsel temelinde büyük ihtimalle müşrik Arapların tepkisini çekmemek olabilir. Ne zamanki Hz. Peygamber müşrikler tarafından baskı ve müdahaleye maruz kalınca, kutsallık atfedilen varlıklar çok sert biçimde tenkit edilmiştir. Bu süreçte, ayetlerde geniş çapta bahsedilen kozmoloji ve kozmogoniyle ilgili ifadelerle, Allah´ın yanı sıra başka hiçbir varlığın tanrısal özelliğe sahip olamayacağının altı çizilmiştir. Dolayısıyla Kur´ân´da bahsi geçen güneş, ay, gök gürültüsü, yağmur, gecenin gündüzün oluşumu ve diğer birçok anlatımlar Allah´ın var olmasını temellendirmeden ziyade Allah ile beraber başka bir varlığı kutsal görüp tapınılmayacağına dair muhatapta bilinç oluşturma içeriğine sahiptir. Bu verili durumdan hareketle, Kur´ân´da bilhassa Mekkî surelerde Allah´ın varlığını ispat etme gibi bir çabanın içerisinde olunmamıştır. Zira Kur´ân´ın ilk muhatabı olan insanlar ateist değildi. Onlar Allah´a ulaşmak için basamak kabul ettikleri diğer varlıklara da ilahlık paydası vererek zamanla onlara tapmaya başlamışlardı. Durum böyle olunca, Mekkî surelerde Allah´ın tek tanrı, tek rab, tek ilah olduğuna dair ifadelere yer verilmiştir. Bununla birlikte Mekke dönemindeki ayetlerde dikkat çeken bir diğer husus, öldükten sonra dirilme hâdisedir. Bu olgu üzerinde geniş ölçüde öylesine çok durulur ki mesela, herhangi bir tabiat olayından bahseden ayetlerin sonunda söz dönüp dolaşıp öldükten sonra dirilmenin gerçek olduğuna getirilir. Bir adım daha ileri gidilirse, insanın pratik yaşantısında çoğu zaman sıradan bir fiil olarak görülen davranışlar dahi öldükten sonra dirilmenin mutlak surette gerçekleşeceğine yönelik gereç olarak kullanılmıştır. Bu da bize, ilk nâzil olan Mekkî surelerin arkasındaki motivasyonu anlama noktasında ip ucu sağlayabilir. Mekkî surelerin diğer önemli özelliği surelerin fonetik (ses akustiğine) sahip olmasıdır. Bu çerçevede, ilk inen ayetlerde yemin edatları kullanılır ve ayetlerin sonu seci diye tabir edilen kafiyeli olarak bitmektedir. İfadeler sert ve vurgulu olmakla birlikte çoğu yerde anlatımlar nüzul ortamındaki sosyo-kültürün ayrılmaz bir parçası olan şiir tarzındadır. Mekkî surelerde makâsidü´ş-şeriâ olarak tabir edilen dinin esas konuları belirlenmiştir. Bu kapsamda Mekkî surelerin ağırlıklı konuları arasında canın, malın, nesebin korunması gibi başlıklar da zikredilmiştir. Ayrıca o topraklarda yaşamış toplulukların yok edildiği de Mekkî surelerin gündemini oluşturmuştur. Medine´de nâzil olan surelerden bahis açıldığında, Medenî surelerde, Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Münafıklardan bahsedilmektedir. Mekkî surelerin aksine üslup olarak nesir tarzındadır. Bununla birlikte Medenî surelerde sosyal hayatı nizam eden normatif yani hüküm koyan ifadelere büyük oranda yer verilmiştir. Son olarak, müfessirler bir surenin Mekkî mi Medenî mi olduğu tespit meselesinde bazı kriterler geliştirmişlerdir. el-Vasît ve el-Basît adlı tefsirlerin müellifi olan Vâhidî´nin (ö. 1076) bildirdiğine göre bir sure ?? ???? ????? ?Ey İnsanlar!? şeklinde başlıyorsa Mekkî, ?? ???? ????? ????? ?Ey İman Edenler!? olarak başlayan hitapların ise, Medine döneminde nâzil olduğundan söz etmiştir.
RAMAZAN SÖZLÜĞÜ ?İMSAK?
Oruçlunun belli bir zaman içinde kendini bazı şeylerden alıkoyması anlamında fıkıh terimi. Sözlükte ?bir şeyi tutmak, sımsıkı sarılmak, alıkoymak; bir şeyden el çekmek, kendini tutmak? gibi mânalara gelen imsâk, terim olarak ?ikinci fecrin (fecr-i sâdık) doğuşundan
güneşin batışına kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden nefsi alıkoymak? demektir. Orucun başladığı vakte de imsak denilmektedir.
YÜCE ALLAH BUYURUYOR Kİ:
?Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Ve çalışması da ileride görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.? Necm,39-41
HZ.PEYGAMBER BUYURUYOR Kİ:
"Yemek yiyip şükreden, oruç tutup sabreden gibi sevap alır."
CEVABI NE?
Altının karz/borç verilmesi caiz midir?
Altın, mislî mallardandır. Dolayısıyla altının, cumhuriyet altını gibi tane ile alınıp satılanlarının sayı ile; 22 ayar bilezik gibi tartı ile alınıp satılanlarının ise tartı ile borç (karz) verilmesi caizdir. Fakat geri ödenirken ne eksik ne fazla, alınanın tam olarak misli verilmelidir. Bunun yanında tarafların kabul etmesi halinde, alınan altın borcu, para olarak da ödenebilir.
NASIL DUA EDELİM?
?Allah´ım seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce kulluk etmek için bana yardım et.?
