Tarihin çok eski zamanlarında, dolunay göründüğünde, iki yaratığın kendine has, o özel tepkileri, birini sonsuza dek ilkellikte tutacak, diğerini ise yıldızları hedefleyen, medeniyet ve bilim nehrinin yatağını oluşturacak nihayetsiz bir azmin kozmik parolasına dönüşecek, içgüdüsel sesler olarak duyuldu.İkisi de postlar içindeydi. Biri kendi doğal postu, diğeri avladıklarının postunu giyiyordu. Gecenin karanlığını yırtarcasına ormanlık tepenin ardından yükselen dolunaya doğru , kendi postu içinde olan, başını ona doğru kaldırarak ormanı saran uluyuşunu yaptı. Bugün bile karanlık ormanlarda o sesi duyarsınız. Emanet post içinde, iki ayağı üzerinde duran yaratık aynı Ay’a bakarak, yanı başındaki dalın üzerinde duran Ağustos böceğinin bile zor duyabileceği kadar yavaş ama içten, kozmik iradenin de arkasında duracağı bir “ah” çekti.
Uluyan, o gün bu gündür ulumaya devam ede dursun, ay’ın yüzeyi keşke cinsinden “ah” çekenin ayak izleri ile doldu. Eskinin inanışı olan “Ah yerde kalmaz.” sözü gerçekten de yerde kalmayıp, kozmik sınırların (evrenin) kapılarını, erdemi, aklı, bilimi rehber almış insanı çok uzaklardaki mekanlara taşımıştır. Köşe yazıları (fıkralar) makaleler gibi matematiksel kanıtlara ihtiyaç duymayan fikir yazılarıdır. Böyle de olsa, bahsini ettiğim İlahi iradenin (bir anlamda kozmik sistemin) insanın akıl, bilim yolundaki bu ilerleyişinin yanında oluşunun yine İlahi kelamın sözleri ile okurun görüşüne sunmanın en isabetli yol olacağı kanaatindeyim. “Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O’nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır” (Nahl 12) Yazının başından beri konu ettiğim “Ah” sözcüğü için insanın kozmik sistemde almak istediği rolün, ilahi boyuta erişen bir dilek-istek kipi olarak kabul edilişinin yanında, tekamülün (gelişmenin) ve değişimin onayının verilişini aynen şu şekilde buluyoruz..”Ki siz boyuttan boyuta / halden hale mutlaka geçeceksiniz” (İnsikak 19). Sonuçta doğal olarak, günün birinde Mars’a gidecekler, hala, dünyanın yuvarlak olduğuna, ve ay’a gidildiğine inanmayanlar olmayacak.
Bahsetmem gereken ikinci “Ah” ise zulmün, eziyetin, haksızlığın, aldatmanın ve adaletsizliğin sonunda, asla yerde kalmadan, zamanın ve kozmik sistemin ruhunda, (İlahi boyutta) rahmet, merhamet ve sempatiden ziyade, bir faturayı (bedeli) harekete geçireceği yüzlerce ilahi vurguda dile getirildiği gibi, bir o kadar tarihi, ve günümüze ait binlerce haksızlık, zulüm ve eziyet örneklerinde faillerin payına düşen faturalar herkesin malumuyken, birinci derece faillerin ötesinde, maddi manevi çıkarları uğruna, zulme, haksızlığa, hukuksuzluğa ve her türlü cürüme sessiz kalanlara en güzel cevap İlahi kelamda (Kur-an’da) bakın nasıl anlam buluyor. ”İçinizden sadece zulmedenlere çatmakla kalmayacak bir fitneden (bedelden) korkun. Bilin ki Allah’ın gazabı çok şiddetlidir” (Enfal 25) Nüfusun yüzde doksanından fazlasının inancını oluşturan Allah Kelamında zulüm ve haksızlığın önde gidenleri için yazılan tarihi faturaları bakın nasıl özetliyor: “Her birini kendi günahı ile yakaladık. Bazılarının üstüne taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Bir kısmını, o korkunç titreşimli ses yakaladı. Onlardan, yere batırdıklarımız da oldu. Bazılarını da boğduk. Allah onlara zulmedecek değildi. Fakat onlar kendi benliklerine zulmediyorlardı” (Ankebut 40)
Zulüm etmeyi ve hak yemeyi sistem haline getiren insana hak ettiği bedel yaşadığı fizik evreninde bildiği, tanıdığı tabii afetlerle tebliğ edilmiştir. Akıl, bilim ve erdemin (ahlakın) uzağında kalan toplumların bu tebligatları sıklıkla alacağı ve bundan kaçışın mümkün olmayacağını, bin altı yüz yıl önce inen Kitap’ta anlayanlar için sanki bugünü anlatmış gibi: “Biz bunlardan önce nice nesiller yıkıma uğrattık ki onlar, zorbaca yakalamak (yakıp-yıkmak, baskı ve şiddetle yönetmek, sindirmek) bakımından kendilerinden daha üstündüler; şehirlerde (yerin üstünü altına getirip, sayısız kazı, inşaat ve araştırmalarla her yanı) delik-deşik etmişlerdi. (Ama) kaçacak bir yer var mı?” (Kaf 36)
Sırada bekleyen pandemi tehlikeleri, iklim değişikliğiyle yaşamaya başladığımız kavurucu sıcaklar, silip süpüren seller, her yerde yanan ormanlar, kötüleşen ekonomiler, azgınlaşan cehalet ve medet umanlar, kapıda bekleyen mega depremler, insanları mutsuzluğa intihara cinnet ve cinayetlere sürükleyen çağdışı ideolojilerin yarattığı ahlar göğe yükselmişken sizce yeni bir ayete (kanıta) ihtiyaç var mı? Bir kötülük toplumu ve yurduna dönüşmeye başlayan dünyada zaman geçer, her türlü “ah” göğe yükselir; kimi rahmet, kimi lanet olarak bir gün döner sahiplerine!
Kozmik sistemin saati çok yavaş çalışa da, unutmayın! “Öyle Bir Geçer Zaman Ki…” selam ve rahmet dileklerimle, esen kalın, akıl, bilim ve erdemle kalın.