ÖNDER BALIKÇI

Tarih: 13.11.2025 21:26

Gazetecilik mi, muhbirlik mi?

Facebook Twitter Linked-in

Gazetecilere, yazdığı bir haber veya köşe yazısından sonra o kişilerin bazı yakınlarınca veya eleştiriye uğrayan kurumların yöneticileri tarafından şöyle bir söz de söylenir:

“Keşke eleştiriyi yazmayıp, eleştirdiğin o kişiyi bize, başhekime, rektöre, genel müdüre bildirseydin!”

Tabii ki bu istek son derece yanlış ve tutarsız.

Nedenini açıklayayım:

Gazeteci, öncelikle halkın doğruları ve gerçekleri öğrenmesi adına kamu görevi yapmaktadır. Görevi, halk adına toplumda gördüğü aksaklıkları dile getirmektir.

Gazeteci, toplumda gördüğü aksaklıkları yazmak yerine, o kurumun müdürüne, yetkilisine bildirirse gazeteci değil, sadece “muhbir”dir. Görevini yapmıyor demektir.

Önemli olan şudur:

Gazetecinin yazdıkları doğru mu, değil mi?

Eğer doğru değilse, kurumları veya kişilik haklarını zedeleyen bir durum varsa izlenecek yol bellidir. O kurum veya kişi, yanıt hakkını kullanır veya yargıya başvurur.

Bunun başka yolu yoktur.

Tabii ki, gazeteci güven duyulan bir kişilikte olmalıdır. Kaleme aldığı haberler ve köşe yazıları öncesi mutlaka araştırma yapmalıdır. Bir de, kendisinin tanık olduğu veya yaşadığı olayları hiç çarpıtmadan, olduğu gibi, “çıplak” bir şekilde dile getirmelidir.

Gazetecilikte en büyük korkum, güven duyulmamak ve yazdıklarımın dikkate alınmamasıdır. Bu duruma düşenlere hep acımışımdır.

1972 yılından bu yana gazetecilik yaşamının içindeyim. Araştırmadan hiçbir haber yapmadım. Tabii ki, “zamana karşı yarış” mesleği konumundaki gazetecilikte istemeden yanlış haberlerimiz de olmuştur. Ama yanlışı görünce hiçbir komplekse kapılmadan yanlışımı da düzeltmeyi bildim.

Hiçbir kişiye çamur atmadım. Kişilik haklarına saldırmadım. Yanıt hakkına da her zaman kutsal kalmaya özen gösterdim. Bugüne kadar yargıdan hiçbir ceza almadım, vicdanlarda da mahkûm olmadım.

Sözün kısası, gazetecilik zor meslektir.

Bırakın, dürüst kalemler, halkın gerçekleri öğrenmesi adına doğruları yazmaya devam etsinler.

HEM SUÇLU HEM GÜÇLÜ KİŞİLER

Kısa bir süre önce Bandırma’daki hastanede bir doktorun bana yaptığı akıl almaz davranışı köşe yazısı olarak kaleme almıştım. İstanbul’dan, söz konusu doktorun bir akrabası ve onu tanıyan bir kişi beni arayarak, doktorun çok iyi bir insan olduğunu, çok üzüldüğünü, mesleğinde yükselmeyi beklediğini, yazdığım yazının onun kariyerini etkileyebileceğini, doktorun benden özür dileyeceğini belirterek onunla görüşmemi istedi. Akrabası olan kişi, bana doktorun cep telefonunu da verip, aramamı isterken, “O sizin oğlunuz yaşında. Hatasını da söyleyebilirsiniz” dedi. Yoksa doktorun cep telefonunu nereden bileceğim? Yine ismi bende saklı olan İstanbul’daki bir haber portalının sahibi de beni aradı ve doktorun iyi bir kişi olduğunu, görüşmemizin iyi olacağını, hatta kendisinin bizi buluşturmaya aracılık yapabileceğini belirtti. Bu gelişmelerin ışığında, iyi niyetle, cep telefonundan doktoru aradım. Nerede buluşabileceğimizi sordu. Şehir Kulübü’ne davet ettim. “Bir arkadaşım da yanımda gelebilir mi?” dedi. “Olur” dedim. “Tamam” dedi. Ancak 10 dakika geçmeden, telefonla arayıp, bir hastasını beklediği için şehre inemeyeceğini, benim hastaneye gelip gelemeyeceğimi sordu. “Olur” dedim. Hastanenin kantininde buluştuğumuzda, yanında bir kişi vardı. Kim olduğunu sorduğumda, “doktor arkadaşım” dedi. Belli ki, kendine güveni yoktu ve yanındaki meslektaşından destek almak istiyordu. Kantinde oturduğumuzda, “Buyurun, sizi dinliyorum” dedi. Ben de kendisine, akrabası olan kişinin, ‘O benim yeğenim. Çok üzülüyor’ dediği için buluştuğumuzu söyledim. Akrabası olan kişinin, ‘Onunla bir oturun, konuşun. Uygun görürseniz, o yazıyı yayından kaldırırsınız’ dediğini de belirttim. Yoksa ben bu doktor ile neden yeniden görüşmek isteyeyim ki!

Doktorla buluştuğumuzda bana ilk sözü, “Yazdığın yazının haber değeri yok” olunca kendisine, “Gazeteciliği sizden mi öğreneceğim?” yanıtını verdim. O da bana, “Doktorluğu senden mi öğreneceğim?” dedi. Ben, kendisine, “Bana aynen o yazımda yazdığım gibi davrandınız. Ben de gazetecilik görevimi yaptım” dedim. Bana, “Yani senden özür dilememi mi bekliyorsun?” deyince, “Evet, özür bekliyorum” dedim. Çok kısa süren bu görüşmenin ardından ayağa kalkıp, “Görüşme bitmiştir” diyerek yanından ayrıldım. Çünkü iyi niyetle gittiğim bu görüşmenin sonuç vermeyeceği ortadaydı.

Türkçedeki, “Hem suçlu hem güçlü” diyen bir söz geliyor, aklıma.

Bir kez daha vurgulamakta yarar görüyorum.

Kamu görevi yapan bir gazeteci olarak ve gazeteciliğin ilk önceliğinin “kamu adına eleştiri” olduğu gerçeğine bağlı kalarak, bu hastane başta olmak üzere toplumu ilgilendiren tüm olaylar merceğim altında olmaya devam edecek.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —