ALAADDİN BABUCÇU

Tarih: 18.04.2023 02:24

MADDİYAT, MANEVİYAT VE RAMAZAN

Facebook Twitter Linked-in

Eski ramazanlarda gazetelerde, radyolarda, televizyonlarda maneviyatla ilgili sohbetleri, makaleleri, kıssadan hisse anlatan hikayeleri, programları hatırlıyorum. Şu günlerde halk olarak gerek maddi, gerekse manevi alanda dikkatsizlikleri, cehaleti parlatmayı, Allah’ la aldatmayı, doyumsuzluktan yetimin, kamunun malını yemeyi, adam sendeciliği, israfı körükleyip, tek kelime ile zulmü alkışlayan, hatta kucaklayan tavrımızı ne durduracak? Kendi geleceklerine ait kaygılarını hamasi, dini ve gerektiğinde kutuplaştırıcı sözlerle sanki bu ülkenin ve toplumun beka sorunuymuş gibi pazarlayanları, vekil olmadan oy dilenip, seçimlerden sonra efendiye dönüşen bazılarını neden fark edemiyoruz? Kötülükle savaşacak eli kamçılı, bir ilahi kuvvet mi inecek gökyüzünden? Yoksa ışıltılı elbiseler içinde elinde nurlu bir asa tutan peri kızı mı güneş ışığının arasından gelip dokunduğu çarpıklıkları  düzeltecek?  Çok beklersiniz. Çünkü ikisi de olmayacak. 
Hayali kurulan o ilahi yol gösterici ‘Kelam’ yaklaşık bin beş yüz sene önce ne Dünya İslam Birliği’ne, ne Diyanet İşleri Başkanlığı’ na, ne Din İşleri Yüksek Kurulu’na, ne de isminin önünde Dr. Doç. Prof. Gibi sıfatlar taşıyanlara bir endüstri (geçim kaynağı) olarak geldi. Sadece ama sadece, sıradan insanlara ve akıl sahiplerine indi Kur-an.  İlk suresi olan ‘Alak’ suresinde ‘oku’ emriyle geldi. Kaleme, mürekkep hokkasına ve satır satır yazanlara yeminle başlayan ikinci sureye (Kalem) ve üçüncü olarak inen Müzzemmil suresinde örtüsüne bürünüp, köşesine çekilen Peygambere hitaben verilen ‘Kalk ve uyar’ emirleri İslam‘ın ve imanın hangi şartında geçmekte? 
İyi ile kötünün, doğru ile yanlışın, kendini tanımanın, maddi manevi gerçekleri görmenin, kıyas yapıp, tartıda bulunmanın, Kur-an’ın da düşman olarak gördüğü cehaletin (ki, birilerinin dostu olabilir) yegane ilacıdır okumak. Vicdan oluşumunun, kudururcasına azmamanın, hak yememenin ve hakkını yedirmemenin, medeni cesaretin ümididir. Oylarımızla kabul edilen, vatandaşlık haklarımızın ve ödevlerimizin tapu senedi olan, adına anayasa dediğimiz ve medeniyet ölçümüz  olan o kontratın bizi yönetenlerce hiçe sayıldığı, ‘Bir kereden bir şey olamaz’, ‘Delinse de olur’, ‘Anayasaya saygı duymuyorum’ ‘Siz yapın mevzuat arkadan gelir’ ‘Uymuyorum’ gibi ifadeler, ve sayısız oldu bittiler içinde davrananlara oy vererek, tercihte bulunmak nasıl bir okumanın, farkında oluşun, ve kendine saygının tezahürüdür? 
Sıradan insana doğruları hatırlatan, bunu yaparken de tek derdi anlatmak, anlaşılır olmak olan bu Kitabın, tüm zamanlara ve beyinlere hitap edebilmek, akılda kalabilmek, ve okuyanın yorumuna  ihtiyaç duymak gibi bir metot kullanarak seçtiği sembol dili, Onu okuyanlar için adeta beyin jimnastiği gibidir. Rüyalar, masallar, efsaneler ve mitoslar (dini efsaneler) da sembol dilini kullanırlar. Bir düşünürün deyişi ile ‘Sembol dili herkesin öğrenmesi gereken ilk yabancı dildir.’ Onu okuyan beynin üzerinde düşünmesine ihtiyaç duyan ‘İsra 13’ sözünü ettiğimiz sembolik anlatıma güzel bir örnek: 
‘Her insanın uğursuzluk kuşunu boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kendisine önünde açılmış bir kitap çıkaracağız.’ 
Bu ifadeye düz olarak bakarsak, boynumuzda asılı kuş falan göremeyiz. Ancak kıyamet gününde kişiye fatura çıkartacak bir sembolün ne olacağını düşünürsek, kötü anlamda zaaflarımız bizi hem bu dünyada hem de göç ettiğimiz  yerde sıkıntıya düşürüp bedel ödetmeye yetebilir. 
Sonuçta bedelinin  hemen her çağda toplum tarafından açlık ve sosyal yıkım olarak ödeneceği, Kur-an’da yine aynı surenin (İsra)16. ayetinde sembolik olarak, aşağıdaki şekilde anlatılmıştır. ‘Biz bir ülkeyi / medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış ele başlarına emirler yöneltiriz, / onları yöneticiler yaparız da onlar orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun (o ülkenin) altını üstüne getiririz.’   
Benim şu Kelamdan anladığım, bu yazının ana fikri olsun: Servet ve güç sahibi yöneticilerin namus ve şerefleri üzerine yeminler edip, bin bir vaatte bulunarak başına geldikleri bir ülkede bozuk gidişler sergilemesine, onların yalanlarına, dolanlarına, kumpaslarına ve hırsızlıklarına müsaade etmeyen, adalet, akıl, bilim, ve erdemi rehber edinmiş toplumların da, ülkelerinin de asla sırtları yere gelmeyecektir…
Herkesin neşe, heyecan kaynağı olan Ramazan ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız şimdiden kutlu olsun. Onlara bir uçurtma yapın.  
Akıl, bilim ve erdem içinde esen kalın               
 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —