BEDİRHAN AYDIN

Tarih: 05.01.2013 00:00

Şükür Nimeti Ziyadeleştirir

Facebook Twitter Linked-in

Şükür, verilen herhangi bir nimetten dolayı, bu nimeti verene karşı söz, fiil veya kalp ile gösterilen saygı ve karşılık, iyiliğin kıymetini bilme ve iyilik yapana bu hissi gösterme, nimet ve iyiliği anıp sahibini övmek gibi manalara gelmektedir.
Cenab-ı Hak bizlere vermiş olduğu nimetlerin mukabilinde bizden şükür istiyor. Şükür duygusu insanın fıtratına Allah tarafından yerleştirilmiştir. `El-insânü abîdü`l ihsan` kaidesi, yani `insan iyiliğin kölesidir` düsturu bu gerçeği ifade eder.
Arapça bir kelime olan şükür, "şekere" kökünden gelmektedir. Bu kökten gelen şükür, isim ve fiil olarak Kur`an-ı Kerim`de yetmişe yakın yerde geçmektedir.
Türkçede kullanılan teşekkür ve şükran kelimeleri de aynı köktendir.
Söz ile hamdedildiğinde bu aynı zamanda şükrün başı sayılır. Nitekim Hz. Muhammed (s.a.s); "Hamd, şükrün başıdır. Allah`a hamdetmeyen, O`na şükretmemiş sayılır" demek suretiyle, bu hususa açıklık getirmiştir. Hamd ile şükrün ikisinde de kasdedilen kişi, nimeti verendir (İbn Kesır, Tefsiru`l-Kur`ani`l-Âzim, Beyrut 1969, I, 22 vd.; Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur`an Dili, İstanbul 1971, I, 57 vd.).
Şükür üç şekilde eda edilir:
1- Dil ile: Nimet vereni anmak, onu övmek ve bu hususta dil ile yapılabilecek şeyi yapmakla olur. Yüce Allah Hz. Muhammed (s.a.s)`e onun vasıtasıyla bütün insanlara bu hususta şöyle seslenmiştir: "Rabbinin nimetine (ihsanına) gelince, onu minnet ve şükranla an" (ed-Duha, 93/11).
2- Kalp ile: Kalp ile nimeti vereni tanımak ve onu tasdik etmektir.
3- Fiil ile: Bu da, vücudun bütün organlarıyla olur. Her çeşit nimeti veren Allah`ın emir ve yasakları, vücudun hangi organını ilgilendiriyorsa, o organın, Allah`ın emir ve yasaklarına uygun hareket etmesini sağlamak gerekir.
İnsan, birileri tarafından kendisine iyilik yapılığında ona karşı bir minnet ve şükran duygusu hisseder ve bunu teşekkür ederek ifade eder. Lâkin Allah`ın kendisine olan ihsanlarını, gaflet sebebiyle fark edemediği için, ya da onları başka sebeblerden zannettiği için Allah`a karşı içinde bir şükran duygusu hissetmez.
Bu yüzden Kur`an, dâimâ insanlara şükrü hatırlatarak onları gafletten uyandırır. Ta ki gelen nimetlerin, kendiliğinden gelmediğini, ya da onları bize getiren sebeblerin, o nimetlerin gerçek sahibi olmadıklarını, belki Allah tarafından bizlere ihsan edildiğini fark edelim. Zaten insan iyiliği fark ettiği anda, şükür ve minnettarlık duygusu fıtrî olarak ortaya çıkar. Bu duygu dahi şükürdür. Bunu dille ifade etmek ise şükrü daha açık ve daha güzel bir hale getirmiş olur. Bu hâli yaşamak zaten Allah`ın razı olduğu bir haldir.
Kur`an-ı Kerim`de bu konuda şöyle buyurulmaktadır:
"Gerçekten İbrãhim, Hakk`a yönelen, Allah`a itaat eden bir önder idi. Allah`a ortak koşanlardan değildi. Allah`ın nimetlerine şükrediciydi. Çünkü Allah, onu seçmiş ve doğru yola iletmişti" (en-Nahl, 16/120, 121).
Yüce Allah Kur`an`da insanı yoktan var ettiğini ve ona çeşitli nimetler verdiğini, dolayısıyla insanın da buna karşı Allah`a şükretmesinin gerektiğini bildirmiştir:
"Siz hiç bir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi" (en-Nahl, 16/78).
Şükredenlerin mükâfatlandırılacağı, Kur`an`ın başka bir yerinde şöyle haber verilmiştir:
"Lût`un kavmi de uyarıcı peygamberleri yalanladı. Biz de üstlerine taş (yağdıran bir fırtına) gönderdik. Ancak Lût ailesi müstesna, katımızdan bir nimet olarak onları seher vaktinde kurtardık. Biz şükredeni böyle mükafatlandırırız" (el-Kamer, 54/33).
Buna göre insanlar, genelde şükreden veya küfredenler olmak üzere iki grupta toplanırlar. Allah ve Resulü, küfürden uzak durup şükür üzere bulunmayı istemişlerdir. Bunu tercih eden imân ehli, dünya ve ahirette kârlı çıkmaktadır. Hadiste göze çarpan diğer bir husus da, şükür ile sabrın içiçe olmasıdır.
Pazarda bize tablacılık eden bir meyve satıcısından bir kilo elma aldığımızı düşünelim. Elmanın kilosu 2 tl diyelim. Bir kilo elma karşılığında verdiğimiz o cüzi miktar, meyve satıcısının emeğinin karşılığıdır. Nimeti bize getirip, aracılık yapan manava belli bir fiyat veriyoruz. Acaba asıl mal sahibi olan Cenab-ı Hak bizden ne istiyor? Elmayı yemeden Allah`ın adıyla başlayıp, yerken de o kıymetli meyvenin hakiki göndericisinin Allah olduğu düşünmek ve yemeyi bitirdikten sonra da şükretmemiz gerekir. Bizden istenilen de budur. 

Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —